Emire esir hayatlar…

49445d53-d5fd-4afc-b5a2-b933f86aa16fAskerler bahçeye dalıverdi. Kızların saçı başı açık ulu orta kollarından sürükleye sürükleye çıkarttılar yuvalarından.

Ağlaşmalar bağrışmalar arasında ne olduğunu anlamadan iki ay parçasını ana kucaklarından, baba ocaklarından kopartıp faytona attıkları gibi arkalarına bile bakmadan uzaklaştılar.

Ortalığa saçılan bardak çanak, Mezguaşe’ nin sevdiği dalları kırılmış, yaşamdan uzaklaşmış çiçekleri, saksılarından dökülen topraklar, Guşef Hanım’ın saraydan gelen sandıktan boşalttığı mücevher ve altınlar öylece yerde biraz önce yaşanan dramın kalıntılarına işaretti.

Guşef Hanım bir türlü gözlerini açmadı. Hafize kendi kederini yaşayamadan, hanımının başında gözyaşı döküyor, incecik bileklerini ovup evladı gibi sevdiği Mezguaşe ve kızı Nisa için dua ediyordu.

Musa Efendi yere çömelmiş, iri ellerinin arasına aldığı başını, sırtını yasladığı kapının köşesine vurup vurup ağlıyordu.

-Vay ben öleydim de görmeyeydim Rabbim. Neden almadın şuracıkta canımı? Ne yaparız, kime gideriz biz? Nasıl kurtarırız yavrularımızı?

Hava kararasıya, Abrek efendi bahçedeki dökülen saçılanı göresiye kadar hiç kimse yerinden kımıldamadı bile.

Guşef Hanım sadece nefes alıyordu. Öylece kala kaldı acısıyla. Abrek efendi bahçeyi görür görmez içeri koştu. Kapının önünde yere yığılmış Musa’yı gördü.

-Mezguaşe, Guşef neredesiniz? Bu ne hal?

Birkaç adımda içeri girdi. Sedir de yatan Guşef Hanım’ın haline mi şaşırsın, Hafize’nin donuk bakışlarındaki anlamsızlığa mı bilemiyordu.

-Hafize neler oluyor kızım? Guşef’e ne oldu? Mezguaşe. Mezguaşe kızım neredesin? Nisa.

 

“İlginç Adamlar ve Kadınları” kitabımdaki “Zümrüt” adlı hikayemden küçük bir hediye…Syf.106-107

Serhat’ın hesaplaşması…

ımg_20160321_115355.jpg.jpg

 

“Neyi değiştirebilirim ki bundan sonra? Yaşayıp gidiyorum işte” diye söylense de hep bir değişim düşüncesi bilinçaltını kıpırdatıyordu.

Sert görünümlü, aşırı derecede mantıklı davranmaya dikkat eden, prensip sahibi, planlı biri gibi imajı olsa da kural dışı yaşamayı sevdi hep ve onu insanlar bu özelliklerle etiketleyip tanımladılar. Değişmek zor. Kendini tanımaz hale gelmişti aslında bu aralar.

Öğrendiği bir şey varsa zayıflık göstermemek, sevimli gözükmek, güçlü gözükmek adına tüm insanların taktığı kendi kişiliklerinin tam tersi maskeleri olduğuydu. Maskelerinin olduğunu düşünmüyor değildi.

Kalbi ile yaşantısı paralel değildi mesela. Kendine zaman zaman itiraflarda bulunuyor, bunun sonucunda, kolay kolay kimseye, belki de hiç kimseye göstermediği kalbinin derinliklerinde zırhla kapladığı hislerinin varlığını hissediyordu.

Her zaman savaşa hazır oldu. Yalnız unuttuğu bir şey vardı. Savaşmaktan sevişmeyi, sevmeyi, sevilmeyi ve bunun tadını çıkartmayı unutmuştu. Sevişmek derken fiilen olandan bahsetmiyorum elbette, ruhların sadece bir bakışta tutkuyla yanmasını anlatmak istiyorum. Bu, Serhat’ın bugüne kadar hiç tatmadığı bir duyguydu.

fb_ımg_1456570139908.jpg.jpgOnun bunca zamandır duygularını ortaya koyduğu tek davranış biçimi, öfkeyle dolu konuşmalar, kavgalar, isyanlar, bağırışlar belki de bazen eşyaları tekmelemek, duvarları yumruklamak, aynaları kırmaktı.

Hayatında olan kadınlara karşı şiddet uygulayan psikopatlardan değildi elbette ama damarına basan insanlara karşı hep bir karşı savunması, itirazı, isyanı olmuştu.

Mutlaka bir kadına çiçek, hediye ya da mutlu edecek herhangi bir girişimde bulunmuştu. Bu centilmenlikleri yapmasının nedenleri çoğunluk birilerinin kalbini kırıp döktükten sonra, kaldığı yerden devam edebilmek adına, kendi egosunu tatmin edecek davranışlarda bulunmayı da kendi belirlerdi. Bir kalıba girmeden, kendi isterse yapardı ve bu hep böyle oldu.

Yardım ettiği insanlar da oldu, o kadar da duygusuz biri değildi ama bunu kendine amaç edinmedi diyelim. Vicdanı hep vardı ancak bunu kimseye ispatlamak zorunda hissetmezdi ve ona göre yaşadı bunca zaman.

Gençlik döneminde ve şimdiki hayatında da, oldukça keskin çizgiler vardı. İyi ya da kötü vardı. İdare eder yoktu. Ya hep ya hiç olmalıydı hayat. Çocukluğundan gelen bulanık yıllar, gençliği ve şimdiki hayatının temellerini oluşturdu tabi.

En kısa şekliyle ona ters gelen bir kelimeyi duyduğu zaman, hemen boks eldivenleri elinde bekliyormuş gibi sağa sola saldırırdı. Kavgalar, küfürleşmeler, itirazlar, isyanlar. Karşındakinin boyuna posuna, hacmine, karakterine, kim olduğuna, onun için ne anlam ifade ettiğine dikkat etmeden kırar geçerdi.

Yaptığı tüm hataları tamir edenleri de vardı tabi etrafında. Buruk yanını ve böyle olmasının sebeplerini bilen annesi, teyzesi hep destekçisiydi. İyi mi yaptılar, kötü mü yaptılar bilinmez ama hep destek oldukları bir gerçekti.

Hep etrafa saçılan kopmuş inci kolyenin tanelerini toplar gibi sayısız hatalarını temizleyip toparladılar. Kırıkları toplayıp parçaları birleştirdiler, her bir kolyeyi yeniden imal ettiler.

 

“İlginç Adamlar ve Kadınları” kitabımdaki “Ada” isimli hikayemden küçük bir hediye…

Me voy…

quiero olvidar el aroma de tu cuerpo./ I want to forget the scent of your body
Vücudunun kokusunu unutmak istiyorum
quiero olvidar el sabor de tus labios./ I want to forget the taste of your lips
Dudaklarının tadını unutmak istiyorum
quiero tener, por una vez,/I want to have, for once,
Bir kez olsun sahip olmak istiyorum,
una vida feliz./ a happy life
Mutlu bir hayata.
por eso, me voy…/ for this reason, I’m leaving
Bu nedenle , gidiyorum.gracias por todo lo que me diste. / Thank you for all you gave me
Teşekkürler bana verdiğin her şey için.
gracias por amarme. / thank you for loving me
Teşekkürler beni sevdiğin için
pero no tengo ilusión. / but I have no illusion
Ama göz boyayıp saklayamam. (Bir ilizyonum yok)
que tú eres mi razón./ that you are my reason
Sebebim sensin.
por eso, me voy…/ for this I’m leaving
Bunun için gidiyorum.

dime qué es lo que tienes,/ Tell me what you got
Söyle bana sende ne var ki?
que yo no puedo olvidarte./that I can’t forget you
Unutamıyorum seni.
mira, mírame, mi niña,/ look, look at me, my little girl
Bak, bak bana , (benim) küçük kızın.
mira que mi alma sangra/ see that my soul bleeds

Kanayan ruhumu gör.


image

 

Güneşi içeri aldığım kadar ısınmıştım. Zamanla soğudu buralar. Gidişinle korkular kapladı önce zihnimi. Kokunu da, baharını da alıp gittin. Renklerim soldu önce. Sonra sesler uzaklaştı. Sözler kaçıp saklandı bir yerlere. Sustum. Vazgeçmeye başladım sahip olduklarımdan ufak ufak. Sana hapsettiğim beni terk ettim. Eski ben ile barış imzaladık geçenlerde. Senden sonra hayatı başladı bu aralar.

Lezzeti yok sensiz demlenmelerin. Dinlediğim şarkılara yerleştin. Sözlerin ulaştığı tek adressin. Müzikten değil, şarkıların sözlerinden yudumluyor senin akışını zihnim ve gözlerden akıtıyor seni dışarı.  Aktıkça eksiliyorsun. Sen gidiyorsun. Yerindeki boşluk büyüyüp, muhteşem bir şölene sahne olan zihindeki sahne boşaldıkça sessizleşiyorum. Sensizleştikçe dehlizlere yerleştiriyorum ruhumu. 


image

Kullanma tarihi geçmiş olarak etiketlediğim, askıya alınmış düşüncelerim, hayallerim var. İhtiyacı olanlara askıdan bedelsiz vereceğim.

Elimdeki tüm planlarımın, hayallerimin, dileklerimin içinden tek tek adını çıkartabilmek oldukça zaman alacak. Senin içinden çıkartılamadıkların ise yenilerine engel olacak bilirim. Bile bile silikliğine rağmen silemiyorum.

Uzun zamandır bir çekirdek tohumu kadar bile yokum sende. Oysa bendeki köklerinden gelişen çınar ağacısın sen. Tüm heybetinle varsın. Gitmişliğinle kaldın içimde. Kalsaydın zamanla söker miydim yerinden bilmem ama gidişinle, boşluğunla sardın çepeçevre geleceğimi.  Zihnimin içinde gezindiğin yollarda izlerin var.


image

Kurumuş çiçeklerin bahçemde. Topraklarıma düşmüş solup gitmiş her biri. Yeniden gelecek bir bahara bakar her şey. Bahar gelir ve senin köklerinin üzerine eker tohumlarını. Yerleşip serpildikçe ufak ufak topraklarımdan sökülür gidersin.

Bendeki aşktan senin bunca hükümdarlığın. Saltanatın sallantıda bu aralar. Güvenme hiç kalıntılarına. Gelmezsen, yerini doldurabilen bir cengaver ile unutulur gidersin.

 

 Yasmin Levy Mevoy Bu mektubun şarkısı olmalı. “Seni terk ediyorum…”

“Söz”

fb_ımg_1455510193722.jpg.jpg

“DİRİLMEK…”

Tam bir diriliş hikayesi benimki” Üzerimdeki yığıntının altında kıpırtılarla başladı her şey. İçeride derinlerde hala yaşama tutunan bir şeyler acıttı canımı. Sırf o hislerin hatırına üzerimden atıp o toprağı yeniden bir filiz olarak hayata dönmeliydim.

Ayazda kalan yanlarımı sardım, yaralarıma pansuman yaptım, sızıntı şeklindeki kanı durdurdum. Güçsüz bacaklarımın diz kapaklarına yüklendim önce. Her yerim çürümüşlüğün çaresizliği ile kuvvetsiz kalmıştı.Yanıklarımı üfleye üfleye hafiflettim. Donmuş yerlerimi umudumla ısıttım ve yeniden yaşamaya başladım.

Soğuk zemine basan tabanlarımdan kuvvetlenip, hiç bir yere tutunmadan yürümeyi öğrendim. Düşmemek için dikkat etmeyi, düşersem kendi kuvvetimle ayağa kalkıp yola devam etmeyi öğrendim. Anlattıklarımla egosunu besleyenlere neler söyleyeceğimi biliyorum artık. Az konuşup, seçerek seviyorum. Temas ettiklerimin kendi tahtları var. Kimse kimsenin yerine oturamıyor. Benim varlığımla gerektiği kadar besleniyor herkes ve kimse kimsenin hakkını da yiyemiyor. Bana ait olan ne varsa dilediğim kadar paylaşıyorum. Birilerinin benimle sahip olduklarını paylaşmasını da beklemiyorum artık. İstiyorum sahip oluyorum.

ımg_20160306_090100.jpg.jpgHayatı milattan sonra olarak yaşamayı başardım nihayet. Bir zeybek gibi dikildim karşısına hayatın. Dimdik ve heybetli. En yumuşak yerimin hakimiyeti henüz zihnimde. Arada bir kapıyı çalanları dinliyorum ruhumla uzaktan. Sesler yalnızca uzaktan iyi geliyor. Yakınlaştıkça saçma bir gürültü ağırlığı. Kulaklarım almıyor.

Bir yerlerde küçük bir tohum ekmiştim bir zamanlar. Toprakla temas ettirmeden bir istiridye kabuğunun içine saklamış deniz kokusu ile korumuştum bugünler için. Gelmez, görmez, işitmez  demiştim.

Tohumu avucumun içine aldım şimdi. Ektim, ekeceğim. Bir yudum umut suyu dökeceğim üzerine, kök salmasını bekleyeceğim, uzun uzun ve yavaş yavaş.

küçük bir tohumken etrafında dikenli teller vardı. Ben yaralıyken korkuyordum o tellere takılmaktan. Kabuğumda saklanmış, varlığını unutmuştum. “En doğrusu” denilenler yüzünden gecikmiş olmak ne acı olur. Ne erken, ne de geç var aslında. “Zamanı var.” demek en doğrusu.

Avuçlarımın arasında sıcacık filizlensin bakalım. Toprağına kavuşmaya hazır olduğunda tüm benliğimle kabullenip hiç olmaya alışacağım. Başarabilirsek, hiçlikte var olmaya başlayacağız  birlikte. En güzel müziklerimiz, en neşeli gülüşlerimiz, en aydınlık yıldızlı gecelerimiz olacak. En sıcak güneş ile sabahlarımızı ısıtacağız. Kar yağınca kızarmış burnumu, buz gibi parmaklarımı saklayacağım avuçlarına. Yağmur da da şımarıklık yapacak bir yol bulurum ben.

fb_ımg_1453062057357.jpg.jpgKüçüldükçe küçülürüm artık neşelendikçe. Miskinlik yok. Sıradanlık yaşandı bitti. Yaratabildiğimiz kadar farklılık yaratmak bizim hedefimiz.

Yeniden yaşamayı isteyecek kadar heveslendirici bir hikaye olacağız birlikte.

“Yeni Hayat” ın evrensel kabul edilen dil hali ile yazılmış şeklinin ilk harfleri olarak başlayacak hikaye ve bir daha benzeri yaşanmayacak.

Gerçek bir dinginlik ve hiç olmadığım kadar olgunluk zirvesinde sabırla avucumdaki tohumu izliyorum. Acelem yok. “Yeniden çarpışsak ya seninle” diye düşündüğüm bir köşe başındayım şimdi. Köşeden gelen seslere göre, ha geldi ha gelecek.

Unuttursana bana kendimi. Söz mutluluktan yaşam kavramın değişecek…

Mevsim değişirken…

  • 12512476_1679919625621065_1446610808256173685_nSahip olduklarımızı canlı cansız demeden tespit edip her biri için şükretmeliyiz. Sahip olamadıklarımızı hırs edinmemeliyiz. Gerçekten istiyorsak dilemeli, istemeli ve mücadele etmeliyiz. Yapılabilecek her şeye rağmen sahip olamıyorsak, dileklerimizi gözden geçirmeliyiz. Bir yerler de bir hata yapıyor olabiliriz. Yapabildiğimiz ve yapamadığımız her ne varsa farkında olmalı ve kabullenmeliyiz.
  • Düzenli egzersiz yapmalıyız. Mutlaka spor salonuna gitmeliyiz demiyorum. Evimizde de egzersiz yapabiliriz. Uzun yürüyüşler planlayabiliriz.
  • Uyku saatlerine mevsim geçişlerinde dikkat etmekte fayda var. Bahar yorgunluğu denilen duruma maruz kalmamak için uyku düzeni önemli. Enerjimizi tamamen yükledikten sonra güne uyanmak tüm gün bizi zinde tutacak.
  • asik-oldugunuzu-ele-veren-hareketler-resmen-asik-oldugunuzu-acik-eden-davranislar-h8579Sağlıklı beslenmeye çalışmalıyız. Aşırı yağlı, ağır yiyeceklerin tüketimini azaltmalı, “her şey dozunda iyidir” felsefesi ile beslenmeli, alkol tüketimini de kafein tüketimini de bu felsefeye uygun belirlemeliyiz. Enerji yapıcı gıdalar ve sıvılar konusunda daha istekli davranmalıyız. Taze meyve veya sebze suları ile yapılabilecek detoks kürleri bu dönem için gerçek bir bahar temizliği olacaktır.
  • İş dışında hobiler edinmek motivasyonumuzu arttıracaktır. Uzun zamandır yapmak istediğiniz ama fırsat bulamadığınız aktivitelerin listesini çıkartıp içlerinden en uygulanabilir olanı tercih edip kolları sıvasanız iyi edersiniz.
  • İş sırasında mutlaka kendiniz için molalar vermelisiniz. Bir kaç cümle ile gündelik hayattan konuşabilme kapıları açın kendinize. Özellikle öğle yemeklerinde çok gerekli olmadıkça iş arkadaşlarınızla işten bahsetmeyin. Bırakın işi gücü, onları ofise dönerken, döndüğünüzde konuşursunuz.
  • 17679_1Hayat sadece evinizdeki ve ofisinizdeki belki de okulunuzdaki insanlardan ibaret değil. Sosyalleşmeye, yeni insanlar tanımaya çalışın.Toplu taşıma araçlarında göz göze geldiğiniz insanlardan kaçmanıza gerek yok. Korkmayın ısırmazlar. Gülümseyin ve gülümseme zincirine seyirci olun. İnsanlar bilmiyor, çekiniyor ya da uzak durmak istiyor olabilirler. Neden siz yüreklendirmeyesiniz? Gülmekten bir kaybımız olmaz.
  • Fırsat buldukça güneşi bedeninizden içeri alın. Hem bedeninizi, hem ruhunuzu ısıtacak inanın. Siz ısındıkça etrafınıza enerji vereceksiniz.
  • Fırsat bulursanız tatil yapın ya da tatilmiş gibi yapın ama hayata arada mola verin. İmkanlarınıza uygun ne yapabiliyorsanız onu yapın. Pazar günü evde uzanıp tüm rehavetinizle film izleyip, mısır yemek bile tatil hissi. Bu kadar kolay işte…
  • fb_ımg_1452489571312.jpg.jpg
  • Bir bitkinin ya da bir hayvanın sorumluluğunu almak, sahip olduğumuz beden ve ailemizin sorumluluğunu almamızdan başka, daha motive edici hisler yaratıyor insanda. Çok küçük bütçeler ile satın alınan minik bir lale soğanının kökleriyle bile hayata yeniden bağlanılabilir unutmayın.
  • Fiziksel ve ruhsal bakımınıza özen gösterin. Aynada kendinizi beğenmeden evden çıkmayın. Ruhunuzu daraltan çözümleyemediğiniz şeyler için abuk subuk para harcamadan da iyileştirici çözüm olacak yöntemler var. Bunları keşfedin ve hayatınıza ekleyin. Konfor budur. Konfor sizin beden ve ruh sağlığınızın paralel yaşayabiliyor oluşudur.
  • Duygular bulaşıcı hastalıklar gibidir. Kötü hisler içinde, acıklı durumlarla mücadele eden bir arkadaşınız ile aynı hisleri o an da yaşamaya başlarsınız. Neşeli insanlarla neşeniz geri gelir. Tercih sizin. Ben gereken ipucunu verdim.
  • Geçmiş, adı üstünde geçmiştir. Geçenlerin üzerinde değil geleceklerin peşinde olun. An da yaşamak diye bir şeyi oturtmak zor biliyorum ama bari geçmişte kalmayın.
  • fb_ımg_1449400030187.jpg.jpg
  • Her gün mutlaka duş alın. Günün pisliği, stresi yalnızca su ile temizlenir. Gözeneklerden içeri giren su terapidir. İçmeyi de bedeninizin dış kılıfını su ile beslemeyi de ihmal etmeyin.
  • Kendinize hedef belirlemeden yönünüzü şaşırabileceğiniz bir yolculuk olur hayat. Hedefleri belirleyin her türlü zorluğa karşı gücünüzü toplayın ve yola çıkın.
  • Sevdiğiniz ne varsa duygu ve düşüncelerinizi sakın söylemeyi ertelemeyin. Sevgi paylaştıkça çoğalır ve kocaman bir çember olur. O çemberin halkası olursanız sevgi üzerinize sağanak yağan yağmur gibi olur. O yağmurlar da size huzur ve mutluluk getirir.

Hadi size kolay gelsin…

Terrarium da son nokta…

4f1ce0b1-8e36-493e-8339-08fc8e0a279c
Terrarium (Teraryum), önceleri, içerisinde çeşitli bitkilerin, bazı sürüngenlerin ve böceklerin bakıldığı akvaryumlardı. Bu akvaryumlar, bir dekorasyon öğesi olarak değil, bir ekosistem olarak düşünülüyor kişiler, kendilerine özel minyatür bahçeler ve modern tasarımda rahatlıkla bakılabilir hayvanlar ile hobi edinmiş oluyordu.

Teraryumlar cam ve plastik gibi şeffaf ve dayanıklı malzemeden yapılıyor. Özel şekillendirilmiş camların içerisine kapaklı ya da kapaksız modellemeler ile özgün dekorasyonlar uygulanıyor.

1aef4583-2fe6-4545-85fc-84b1f8839045İlk modern terraryumlar İngiltere’de 1830’larda Dr. Nathaniel Ward tarafından kullanılmaya başlanmış. Botanik tutkusu olan Ward’ın bitkileri, kirli bir havası olan dönemin endüstriyel şehri Londra’da hayatta kalamıyordu. Ward bir süre sonra tesadüfen, içlerinde toprak kalıntısı kalmış kavanozlarında sağlıklı bitkilerin büyümeye başladığını gördü. Bu tesadüf Wardian Case olarak da bilinen modern terraryumları geliştirmesine neden oldu. Teraryumlar daha sonraları normalde iç mekanlarda bakmanın güç olduğu yüksek nem oranına ihtiyaç duyan tropik bitkileri ve hayvanları yaşatmak amaçlı kullanılmaya başlandı.

Terrarium aslında farklı iklimlerden bitkileri alıp kendi iklimimizde yetiştirebileceğimiz ortam sağlayan bir ekosistem. Günümüzde çok popülerler çünkü açık ya da kapalı terraryumlar, hem kişiselleştirilebilir olduklarından, hem bakımları kolay olduğundan, hem de çok şık ve sevimli olduklarından ev, ofis dekorasyonu öğesi haline geldiler. Bu işe merak salanlar öyle güzel öyle ince işler yaptılar ki bu trend dünyaya yayıldı. 
64883d6b-5a1d-403c-8131-4b27c904fece
Genellikle cam bir fanusun içine taş, toprak, kum, kaktüs, succulent, yosun, kurutulmuş bitkiler, yapraklar hatta minik figürler konularak ‘tasarlanıyorlar’.
Hayal gücünüzün el verdiğince malzemeniz var, yapabilecekleriniz sonsuz. Bu yüzden de kendi terrariumunuzu yapmak çok zevkli olacak.
Zevkli bir hobi edinmek için vaktiniz yoksa bu özel dekorasyonu profesyonelce yapan uzmanlar da var.
1103
Sevgili Burcu Pelin Ataç ile tanışmamız da bu sayede oldu. Bir gün instagram da neler oluyor dünyada diye gezinirken, muhteşem bir terrarium harikasına rastladım. Yıllardır dikkatimi çeken, fakat bir türlü vakit ayıramadığım hobiyi uzmanlık alanına çevirmişler.
Pelin Hanım, Trakya Üniversitesi Tekirdağ Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Meyvecilik Anabilim Dalı Yüksek Lisans Eğitimini tamamladıktan sonra. Şubat 2014 tarihinden itibaren de Do Design Office’ kadrosuna dahil olup bu muhteşem tasarımların yaratıcısı olmuş. Bitkiler konusunda ki deneyimlerinin bu muhteşem tasarımlara ilham vereceğini kim bilebilirdi?
Modellere baktıkça gözlerime inanamadım. Her biri yeni minyatür dünya. Özel günler, kutlamalar için kişisel tasarımlarla çok şirin birer sanat eseri olmuş. Artık kılık kıyafet hediye etmek yok. Özel günler için kişiye has,  işine, hayatına uygun, hatta tuttuğu takımına uygun tasarımlar ile evler, ofisler süslenebiliyor. Süsten öte gözünüzün önünde minyatür bir bahçeye bakmak, ofisteki onca yoğun saatlerde ruhu dinlendiriyor.
6d09974d-f01e-491e-90fb-e1f59715f351
Dayanamayıp pelin Hanımla iletişime geçtim. Öncelikle tüm sanat eserleri için kendilerini tebrik ettim. Eğitim almak istersek neler yapabiliriz diye sizler için bilgi aldım.
Kısa zaman sonra İzmir ve İstanbul da özel work shoplar planlayacaklar. İlerleyen günlerde sizlerle bu tarihleri paylaşacağım. “Ben bu işlerle uğraşamam, elim yatkın değil ama çok beğendim, kendi özel alanımı anlatacağım  bana bir zahmet yapsınlar” derseniz bu seçenek size daha yakın. Yazımın sonunda paylaşacağım iletişim numaralarından, instagram adreslerinden de kendilerine ulaşabilirsiniz.
Bir dostunuz ofis mi açtı, yeni bir iş yeri mi kuruldu, biri mezun mu oldu, doğum günü, evlilik yıl dönümü ya da sevgililer günü mü? Artık hediye düşünmenize gerek yok. Her baktığında sizi anacağı harika bir anı bırakıyorsunuz. Her gelen misafirinizin “Ay bu çok güzelmiş, nereden aldınız? diye soracağı şahane bir aksesuara sahip olacaksınız.
b3364487-7fd1-42b5-9203-69c1d431398c
Ben de öğrenmek istiyorum, ben de yapabilirim diyorsanız benim yazılarımı takip edin de kursta birlikte aynı masada terarrium yaratalım.

 

Şahane tasarımlara ulaşmanın adresi aşağıda bilginize sunulmuştur. Şirketin ana sayfasından ve instagram hesabından inceleyin derim.
Do Tasarım
Burcu Pelin ATAÇ 
Ziraat Yüksek Mühendisi
 
Konak Mh. Bağlar Sk.
No: 3 D: 3 Nilüfer / BURSA
GSM: 0 537 766 44 15
@dodesignoffice

Bahar’ım gelmiş…

1020256_a3cf18c1e04cbd894db4fc7fab8429b5_600x600

Toprak mis gibi kokuyor . Bahçeler renklenmeye başladı. Meyve ağaçları çiçeklendi. En güzeli de  gelinlik giymiş gibi süslenen erik ağaçları. Gökyüzü pırıl pırıl. Terk eden kuşlar da birer birer yola çıktılar artık. Yeni yeni İstanbul manzaraları oluşturacaklar gökyüzünde. Martılar hep vardı zaten. Onlar her koşula yatkın kimlikleri ile istikrarlı, cefakar, güçlü ve özgürler.

Ufak ufak ara sokaklarda top oynamaya başlar çocuklar. Parklar da dolar. Baloncular da gezinmeye başlar yakında. Kedilerin baharı geldi de geçiyor bile. Onlar için masum aşk hikayeleri yazılıyor şimdi. Yavaş yavaş Nisan’ın bereketinin kokuları yayılacak havaya. “İnce mi giyinsek, kalın mı bilemedik” cümleleri konuşulacak. Yaz için tatil planları başlayacak yeniden.

829264-ask-i-baharKelebekler uçuşup, güneş ısıtmaya başlayınca insanlar da ısınacak, mesafelerini yakınlaştıracak yeni umutlara.Bahar ile yenileneceğiz hep birlikte. Güzel olan varlıkların festivali gibidir bahar. Hepsi tüm yıl olduklarından daha da gösterişli. Her güzellikle hücrelerimiz arınacak gözlerimiz sayesinde. Orman, sahil yürüyüşleri. Yaza hazırlık diyet telaşı derken, yeniden bahar gelip geçecek üzerimizden.

Doğanın bıkmadan usanmadan yenilenmesine karşın, insanlar neden hep olduğu yerde sayıyor bu dünyada? Bizim kirlettiğimiz, çöpe çevirdiğimiz, havanın kuruttuğu, kirlettiği her şey inatla yeniden hayata dönüyor. Bütün bu oluşum ve değişim üstelik dünya canlıları için. Hayvanlar ve bitkiler kendilerine bahşedilenin miktarına, kalitesine bakmadan kabullenip yaşamlarını sürdürebilirken, insan denilen varlığın bu dünya ve diğer canlılarla derdi ne anlamış değilim.

Ne kadar yaşayacağımızın garantisi olmadığı gibi, üstelik tüm şartlara dayanabiliyor olduğumuzun da ispatı var. Fakirlikte de, zenginlikte de yadırgamadan yaşar insan. Dağın tepesinde bir barakada su ve elektrik yokken yaşayabildiği gibi büyük şehirlerde,  malikanelerde de yaşayabiliyor.

Elde ettiklerimizi koruma hastalığı bizimkisi ve diğerinden daha fazlasına sahip olma hırsı. Olandan vazgeçin, hepiniz bağ bahçe bakacak evlere taşının, ferrarinizi satın, hayatınızı olduğu yerde bırakın demek istemiyorum. Gereksiz hırslarla kendinize stres ortamı yaratmayın yeter.

Oysaki hepimizi doğa  besliyor. Hepimiz aynı üretilmiş organlarla yaşantımızı belirlenmiş şartlar ve kurallar silsilesinde sürdürüyoruz. Aşağı yukarı hastalıklarımız ve hislerimiz bile aynı. Dertler bile birbirine benzer.

 

Gelişen dünyadan nasiplenmeyelim mi? Nsaiplenelim, ayak uyduralım tabi ki ama elde edemediklerimiz için sahip olanlara karşı hırs yapmayalım. Kıskanmadan, kimseyi değiştirmeye, başkalaştırmaya çalışmadan, kimsenin fikrine, hayatına saygısızlık yapmadan, kimsenin kendi özgürlük çemberini daraltmadan, kimsenin huzurunu bozmadan, canına kast etmeden, canını yakmadan, üzmeden, ağlatmadan sahip olduğumuz dünyada gerçek bir huzur ve barışla yaşamaya çalışalım.

Bahar bize daha önceki senelerde getirdiğinden çok huzur,sağlık, anlayış, hoşgörü, sevgi ve mutluluk getirsin.