Ay: Ocak 2016

Şeffaf yaşayabilir misin?

 

Birkaç sene önce sevgili Üstün Dökmen ‘in kitaplarını hiç nefes almadan okurdum. Sakin zamanlarımdı demek ki. Bu kadar meşguliyetlerim yokken daha iyi okuyordum. İnsanların kendine çeki düzen vermesi etrafındaki herkesin faydalanmasına neden oluyor. İkili ilişkiler düzeliyor, ikililer de dörtlüye beşliye ulaşınca su dalgası gibi etki gittikçe büyüyor elbette.

Her model insanın anlatıldığı bu kitaplarda örnekler şaşırılacak kadar insanı içine çekiyor. Okudukça hatalarını görüyorsun. Günlük yaşantında düzeltmeye, davranışa dönüştürmeye çalışıyorsun.

Mesela artık eve gelen hiçbir misafire ikram için sunduğum hiç bir yiyeceği işaret edip, biraz daha alın lütfen demem. Tuvaletin yolunu sadece tarif ederim, kendisi edilen tarife göre gidip ulaşasıya  kadar eşlik etmem. Oturacağı yeri ben seçmem. Banyonun ışığını onun yerine açmam. Sayın Dökmen’in kitabında canlandırılan Türk misafirperverliği konulu örnekten sonra bu davranışımı da değiştirdim. Örneklere göre eve gelen misafir ev hayatını bilmeyen, kendi başına nereye oturacağına, neyi ne kadar yiyeceğine karar veremeyen bir insan gibi muamele görüyor bizim evlerde.

merdivene-cikan-cocuk

Çocuklarım büyürken merdivenden kendi başına çıkmasını izledim. Her an düşebilir düşüncesi ile hemen orada, tam da arkasında bekledim. En üst basamağa ya da en aşağıya onun bir uğraş vermeden ulaşmasına izin vermedim. Çabalamasını ve başarmasını izlemek inanın daha keyifliydi. Bunlar çok basit örnekler elbette ama bu anlatılanlar gibi sayısız canlandırmalarla, davranış modellerinin çok iyi göz önüne serildiği o kitaplardan gerçekten oldukça faydalandım.

12644714_1665785230367838_2046839346207301916_n

Değişim istemekle başlıyor. İstemeden hiç bir şeyi başarmak mümkün değil. Genetik kodlamalardan da farkında olmadan hayatımıza yerleşen davranışlarımız var. Ben çocukluğumdan beri hep küçük anne oldum. Kardeşlerime annelik yapma duygusuyla başladığım anne rolümü kendi çocuklarım içinde oynadım şüphesiz ama sanırım bazı yerlerde arkadaşlarıma, kuzenlerime ve sevdiğim insanlara uygulamaya başlayınca, durumun dozunu kaçırdım. Kaçan doz rahatsız edici olunca ikazla karşılaşmak kaçınılmazdı.

Bir dostumla telefonda sohbet ederken, havanın çok soğuk olduğunu üzerine onu koruyacak bir hırka ya da kazak alması gerektiğini söyleyince, duyduğum cümle rolümden çıkıp onun annesinin rolünü çalmaya kadar işi büyüttüğümü fark ettirdi. “Sen benim annem değilsin hayatım, sen çocuklarının annesisin. Lütfen onlara annelik yap. Üstelik unuttuğun bir şey var, ben yetişkinim, havanın durumuna göre ne giyeceğime karar verebilirim” dedi.

anne-cocuk
ca. 2002 — Baby Holding Mother’s Finger — Image by © Barbara Peacock/CORBIS

Önce utandım. Hatta alındım “Aman tamam ne yaparsan yap “ dedim ama o kadar haklıydı ki. Sevdiklerimi koruma duygusu ile sergilediğim bu davranış, rolleri karıştırdığımın çok basit ama çarpıcı örneği oldu. Ben korumacı anne rolümü sergilerken karşımdakinin yetişkin ve bir o kadar da yetkin olduğunu unutmuştum.

Çocuk,  anne, baba, amca, teyze, patron, işçi ve daha bir çok rol var bu hayatta. Üstelik birileri rolünü unuttuğunda hepsinden bir parçaya sahip olmak gerekiyor.

Bütün ilişkilerde sorun roller karışınca çıkmıyor mu? Bizim toplumumuzda genelleme yapmadan örneklemek istediğim sıkıcı bir erkek davranış modeli var. Bir çok kadını rahatsız eden bir durumdan bahsetmek istiyorum. Kadının nasıl giyinmesi , toplumda nasıl davranması gerektiği konusunda yetkin olmadığını düşünen erkekler var. Eleştiriler de aşağılayıcı oluyor genelde. Teşhircilikle suçlanan kadınlar var üstelik.

indir (1)

Erkekler çoğunlukla yayılarak oturmayı severler. Kadınlar ise derli toplu oturmaları konusunda küçük yaşlardan itibaren eğitilirler. Giydikleri kıyafete göre görülebilir kısımlar için önlem alması tembihlenir.

Erkekler, diledikleri gibi giyinebilirlerken, kadınlar hep örtünme üzerine yönlendirilirler. Etek boyları, dekolte miktarı, kumaş seçimi herşey düşünülüp liste hazırlanır ve bu anlatmaya çalıştığım erkek modeli tarafından ilişki başında kadının önüne şartlar sunulur. Evden çıkasıya kadar defalarca kıyafet değiştirmek zorunda kalan kadınlar var. Eğlenmek için gittikleri yerde göz hapsinde, baktığı her yer, konuştuğu her cümlesi takip edilen kadınlar da var. Üstelik bulundukları yerde hissettirilmeyen o huzursuzluk ve kontrolsüz kıskançlık halleri, gecenin sonunda hesap kesilmek suretiyle kadına ödetilir de.

Vicdansız tefeci rolünü üstlenen bu hadsiz kişilikler, kadının her hareketini zihin adisyonuna kayıt eder ve ilk fırsatta hesabı keserler. Fiziki şiddete maruz kalmasa da kadınlığı bırak insanlık için bu psikolojik şiddet uygulama meselesi bile ruhu daraltır.

Hele bir de kadın adamın dünyasına oranla daha güzel ve başarılıysa işte o zaman işler daha da zorlaşıyor. Adam kadının her hareketini eleştirir. Yetersizlikleri olmasa da öyleymiş gibi kişiliğini bastırmaya çalışır. Kadın da bu rol ile ne kadar aynı sahnede kalabilirse o kadar oyun sürer.

tumblr_n59e6qEocm1rnmcedo1_500

Sonu belli senaryo da asıl mesele, erkeğin aldatma eğilimi olması olabilir. Güzel ve bakımlı kadınları görünce hissettiği duyguların ona ait olduğunu düşündüğü bir kadına başka erkeklerden hissedilebileceğini düşünmek, adamın hayatını zorlaştırır. Kıskançlık denilen bu konunun temelinde, aileden gelen bir takım bilgi birikimlerinin de rolü var aslında. Hayatına aşk için aldığı kadının hayatı ile ilgili tüm kontrollerinin kendinde olması gerektiği duygusu ile de yetiştirilmiş olabilir. Neyse bu konu uzun, uzatmıyorum. Başka bir yazı da tartışma konusu yaparız bunu.

En çok güldüğüm örneklerden biri de  kendini doktor zanneden insanlar. Grip oldum de, bir iki kere öksür bak ne oluyor? Hemen doktor suretleri etrafında toplanır. Belki de o suretlerden biri sen de olabilirsin zaman zaman.

Cem Yılmaz’ın gösterisine konu olmuştur bu modeller mesela. “Bizim falanca da hastaydı zencefili tarçını ıhlamuru dın dın dın kaynattıkta, mide ağrısı için bir kara turp var bilir misin, onun içini oyup bal koydukta” gibi artık sayısız örneklerle görev başındadırlar. Hipokrat yemini yerine herbokolog uzmanlığı yeminini etmiş olmaları onları bu tür konularda etkin kılar. Saatlerce bu tarifleri dinlersiniz.

Özellikle ülkemizde öyle kolay kolay kimse “Bir doktora git,  ilaçlarını düzenli al, istirahat et.” demez. Hep bir formül yaratılır. Çocuğu olmayanlara neler öneriyorlar onları burada konuşmayalım zaten hepiniz az çok bilirsiniz.
kki2

 

Kendini babanız, ağabeyiniz sanıp aşırı korumacı davranan sevgilileri, karınız, anneniz sanıp takibi elden bırakmayan kadınları, kendini öğretmen sanan sınıf başkanınızı, dünyaca ünlü aşçılarla yarışabileceğini düşünen çok bilmiş komşunuzun yaptığı sayısız yemek tariflerini düşünün.

1392563808_kendin-ol-cunku-hayat

bir de olduğu gibi olmayan modeller var. Bu roller durum ve zamana göre değişiklik gösterdiğinde ilişkilerde değişiyor şüphesiz. Dün yanında gezen o kibar, centilmen, şık karizmatik adam sevgilindi. Seninle güzel bir restoranda yemek yiyordu, sinema da film izliyordu yani birçok ekinliği başka insanların içerisinde sosyal çevrede takındığı rolüyle görüyordun. Birebir kalmaya başladığında, aynı evin içerisinde hiç de görmek istemediğin gerçekleriyle karşılaştığında neden şaşırıyorsun ki?

234338-3-4-8305b

Bu durumu da komik bir örnekle anlatmak istiyorum. Bir arkadaşım beş yıl süren uzun bir birlikteliğin ardından evlendi. Aradan bir ay geçti. Kız kıza toplandık, anlattıklarını dinledikçe gözlerimden yaş gelesiye kadar güldüm.
-Kızım ben bunu insan yavrusu sanıyordum. Daha ilk gün yemek yedik, masadaki tabağı aldım mutfağa doğru ilerliyorum içinden canavar çıkarmış gibi sesler çıkardı adam. Dönüp yüzüne baktım, “ Ne yapıyorsun hayatım?” dedim. “Ne yani evimiz burası yahu burada yapmayacağım da nerede yapacağım?” dedi. Uyurken yaptıklarını hiç anlatmayayım.

“Allahım ben bir yaratıkla mı evlendim? ” dediğinde artık kendimi tutamadım. Gülmekten karnıma ağrılar girdi. “Kocanın sindirim sisteminin çalıştığını gösteriyor hayatım ne var bunda? Bak dua et adam gayet sağlıklı” dedim. Masanın etrafında dakikalarca kovaladı beni.
“Sen kocanın yaptığı şeyleri yapmıyor musun? Melaike misin? dediğimde, “Yapıyorum tabi ama ulu orta yapmıyorum.” diye cevapladı. Haklıydı da. “Elbette ulu orta yapmamak gerekir ama sen bu adamla evlenmeden önce ne zannediyordun? Adamın mekanik olduğunu düşünmüyordun herhalde. Bu adamın tıpkı senin gibi tuvalet ihtiyacının olduğunu, sindirim gazını boşaltması gerektiğini anlayamamış mıydın dedim. Ulu ortada yapmasın tabi, rahatsız olduğunu söylersin olur biter.” dedim.

Önce kızdı, biraz sonra gülmeye başladı.  Komik ama işte bazen bizim ilişkilerdeki hatalarımızı gösteren bir örnek daha. Sonuçta hepimiz tuvalete girip o sifonu çekiyoruz. Yapacak bir şey yok.

Hayatımızdaki insanların kusursuz bir model olmasını beklemek hata. Evde, okulda, sinemada, iş yerinde, misafirlikte, otobüste ortama göre değişkenlik gösteren davranışları görmezden gelemeyiz. Mesela sevgilimizle konuştuğumuz gibi müşterimizle konuşamayacağımız gibi annemizle konuştuğumuz gibi de patronumuzla konuşamayız

72a2d43d689a3e06b45c976605378c3b

Öyleyse doğru rollerimizi uygun ortamlar ve ilişkilere göre oynamak sanırım herkes için en iyisi. Sebze çorbası kıvamında yaşamaya başlarsak, ilişkilerin gidişatı bozulur elbette. Şüphesiz herkes rolünü bilip doğru sahnede sırası gelince sergilerse bu hayat oyunu çok başarılı bir performans ile oynanacaktır. Şeffaflığı alışkanlık haline getirdiğimizde, yerine ve duruma göre davranabilirken ben olmaktan çıkmadığımızda, hayat hep mavi ve yeşil olacak. Bana güvenin.

Martıların gücü…

fb_ımg_1439373400230.jpg.jpg

Ben martılarını sevdim bu gökyüzünün. Kara kışa, fırtınaya inat onlar her daim gökyüzünde çığlıkları ile özgürlüklerini haykırırlar. En çok da kar yağdığında soğuğa rağmen, karın içinde kaybolan bedenlerinin varlıklarını sesleriyle duyururlar. En sevdiğim Tanrı hediyesi denizin koynunda yaşar onlar. olmak istediğim yerdeler her zaman. Hep birlikte neşeyle yaşarlar hayatı. Rekabet ile karın doyurmaksa da birlikte, eğlenmekse de hep bir arada. Deniz köpüklerinin muazzam görüntüsünü tamamlayan geniş kanatları, neşeli çığlıklarıyla İstanbul kokar onlar.

pescarusi
????????????????????????????????????

Tanrı’ nın yarattığı güçlü onca canlı içinde en güçsüz görünen sırdan kuşlar gibidir martılar.  Oysaki tüm zorluklara rağmen bulundukları yeri terk etmez, sert şartlara uyum sağlar, ekmeği için cebelleşir, bunca zorluğa inat, neşeyle özgür yaşar onlar. Hep olmak istediğim gibi. Bir martı kanadına tutunup diye başlayan en güzel şiirlere konu olmuş, bir çok tabloya ilham vermiş, her vapur gezisinde ilk akla gelen olmayı başarmış kendinden söz ettiren güçlü hayvanlardır martılar.

fb_ımg_1450444218956.jpg.jpg

Bu aralar gücüme güç katmak için yaratılanları, imkansızlıklarında güçlü olmayı başaranları gözlemledikçe önce seni sonra beni ev çaresizce bizi düşünür oldu zihnim. Kayıp oldum.

Fırtınada sert kayaları tırmandığın hayatının içinde, ulastığın zirveden görünen göl kıyısındaki sakin bir vadi gibiyim ben. Fırtınalara rağmen tepeleri aşıp indim o vadiye. Aradığım huzurdu, içimde buldum. Şimdi seni o huzurun içine çekiyorum . Huzurla elimi tutup yolumda eşlik edeceksen gel. Parmağımın ucundan tutup ilk durakta inecek ve huzurumu bozacaksan, bırak varlığın sadece ruhumda yaşasın, gelme.

fb_ımg_1450887782592.jpg.jpgSana dokunan ruhuma, tenim eşlik ederse senden gidemem ben. Elimi bıraktığın da yola devam edemem. Düştüğüm yerden yeniden kalkamam. Bunu bil. Kar ve fırtınaya inat çığlıklarıyla özgürlüklerine uçan güçlü martılar gibiydim. Seninle yola çıktığımda kanatlarımı yitirdim önce, sonra çığlıklarım sessizleşti. Sensiz kalırsam göçmen kuşlar gibi üşüdüğümde sıcak ülkelere ulaşamayacağım . Sensizligin soğuğunda donarak öleceğim. Anlıyor musun?

Marti-MARTI-1-70X100-CM-SATILMISTIRBana duvarlar örme diyorsun, deme. Benden senin yolunu kesecek tek bir tuğla yok. Oysa senin etrafın dikenli tellerle çevrili. Merak ettiğin her bir zerrem kan içinde kalasıya kadar o telleri tırmanıp sana ulaşmayı, sen de yaşamayı göze aldım ben.

Kulağıma fısıldayacağın özel cümlenin içinde duymak istediğim yalnızca iki kelime. O iki kelimenin ve yaratanın hatırına sana adayacağım benliğimi. Bu bir oyun değil. Yaşamadağını yaşatma arzusu.

martilar-simit-arabali-vapur


Sana hayat ve içinde kocaman bir huzur denizi hediye ediyorum. Kabul eder misin? Benden bakınca sana nasıl baktığımı, kendini gör adam. Benim gibi bana bakamayacaksan, bakma. Yakarsın. Oysa küllerimden yeniden doğmayı başardım ben seninle nefes almaya başladığımda. Kaç yangından, kaç depremden sağ çıktım. Senin alevin de, sarsıntın da başka. Enkazın da ağır olur, bilirim. Bir dahası yok artık. Son gücümle sende sonlanmayı diliyorum.

 

“Ada”

ADA

Prinkipo, yeni adıyla Büyükada, Aras için hep özel olmuştu.

Asırlardır şair, yazar ve düşünürlerin sığınak yeri olan ada, prenslerin, patriklerin ve hatta imparatorların sürgün edildiği, prens adalarının en büyüğüydü. Aras bu sürgün adasında kendini Sevgisizliğine sürgün etmeye gelmişti.

Aras, gençliğinin neredeyse tüm yazlarını burada geçirmişti. Günümüzde artık unutulmaya yüz tutmuş mahalle kültürünü, ada da teneffüs etmişti. Burada doğanın duru güzelliğini keşfetmiş, değişik din ve mezheplerden arkadaşlar edinmişti.

Ada’nın dil burnu koyunu tepeden gören çam ormanının içinde 1940’lı yılların romantik ve estetik ruhunu yansıtan, dede yadigârı, taş ve ahşabın harmanlandığı kırmızı ev, kendini nadiren huzurlu hissedebildiği bir sığınaktı onun için.

10084-wolwwox-buyukada-rum-yetimhanesi-2892-950px

Tepenin hemen karşısındaki harabe halindeki Rum yetimhanesinin derin bir sessizlikle koya baktığı, çam ağaçları, eski ama bakımlı Rum evleriyle bezenmiş Nizam mahallesi, bir ressam için bulunmaz görsel zenginliktedir her zaman.

Heyecanla çığlık çığlığa uçuşan martılar ve bıkmadan usanmadan öten Ağustos böceklerinin eşliğinde, kendini dinleyebildiği, zamanı durdurabildiği tek yerdi onun için.

p1250420

Aras,  evin geniş verandasında her zamanki gibi yeşil şezlonguna uzanıp, gözlerini ağaçların arasından denizin dinlendiği koyla buluşturdu. Bir türlü terk edemediği yakın arkadaşı sigarasından bir nefes çekti. Geçen yaz Sevgiyle ilk defa adaya geldikleri günü anımsadı.

Sevgi evi görür görmez aitlik hissinden başka bir bağ kurduğunu hissettirmişti Aras’ a. Yokuşu çıkarken nefes nefese kalmış olmasını görmezden gelmiş, evin bahçesinden girer girmez, bahçedeki ortancaların renkleri ile tüm yorgunluğunu unuttuğunu söylemişti.

1355913042435

Evin girişindeki epeydir orada ikamet ettikleri belli olan palmiye ve çam ağacının arasından geçerek abartısız ama zevkle döşenmiş verandaya geçtiğinde gördüğü dingin, huzur verici manzara Sevgiyi etkilemişti.

Uzun uzun çamların arasından denize baktı. Aradığı huzurun burada bir yerlerde saklanmış olduğunu düşündüğü derin sessizliğinden anlaşılabiliyordu.

maxresdefault

Eve girdiklerinde içinde kayıp olduğu manzaranın ona yaşattığı sakinlikle, evin içindeki huzura da şahit olabilmek adına Sevgi yi evin içine yöneltti. Aras, Sevgi’ nin duvarda asılı tablolarda eskinin manevi kokusu ile karşılaştığını söylemesiyle, ruhunun sadeliğini, hassasiyetini hissetti.

Resim Sevgi için bir tutkuydu. “Geçmişten mis kokulu hatıralar getiriyor eski eşyalar” derdi hep. O hatıralarından birini canlandırmış olacak ki, çevirmeli telefonu ve siyah beyaz aile fotoğraflarını görünce heyecanı sesine yansıdı.

  • Aras, bu telefon hala çalışıyor mu?
  • Üşenmezsen çalışıyor.
  • Dakikalraca numara çevirirdik eskiden. Sesine bayılırdım ben. Bir kaç notalı kısa bir şarkı gibi gelirdi her farklı numaryı çevirişimde duyduğum sesler. Bazen babam biz orayı burayı aramayalım diye kilit takardı telefonun üzerine ama ben kendimce bir yöntem bulup arkadaşlarımı arardım.
  • Nasıl bir yöntemmiş bu?
  • Ahizeyi üzerine koyduğumuz alan var ya hani şu iki tane tuş.Mors alfabesi yöntemi ile tık tık numara kadar basar arardım.
  • Nasıl nasıl? Anlat bakalım bir daha şunu.
  • Dur anlatmayayım seni arayalım buradan ne dersin?
  • Hadi bakalım becerebilecek misin? Şaka mı yapıyorsun?
  • Hayır. Dur bir dakika.

Dakikalarca tık tık tık o bahsettiği tuşları kaldırıp indirdi ve gerçekten de Aras’ın telefonu çaldı. Daha önce böyle yapılabildiğini bilmiyor olması Sevgi’nin o ana kadar tanıdığından daha ilginç ve akıllı bir kadın olduğu hakkında Aras’ın fikir sahibi olmasını sağlamıştı.

  • Bu resimlerdeki küçük kızlar kim?
  • Biri annem diğeri de teyzem.
  • Yandaki resim de herhalde dedenin.
  • Diğer taraftaki de anneannem.

Aras, Sevgi ile paylaştığı her anı eksiksiz bir şekilde hatırlıyordu. Güneşi batırmadan önce mangalı hazırlarken yaptıkları sohbeti de;

  • Aras, biliyor musun aslın zor bir adamsın sen.
  • Niye öyle düşünüyorsun?
  • Ruh halin çok değişken. Sakin gözükürken, bir anda hiddetleniyorsun. Bir sonraki adımını tahmin etmek zor. Sevgiyi gözlerinde görüyorum ama sanki paylaşmaktan korkuyorsun.
  • Bilmece gibi diyorsun yani.
  • Evet öyle. Çözülemeyen bilmece yoktur unutma ama. Sadece çözmek istesin insan, biraz uraştırır ama sonuca ulaşırsın. Kitabımı yazarken senin bu sır hallerinden faydalandığımı söyleyebilirim.
  • Kitabın nasıl gidiyor?
  • Senin sayende çok hızlı yazmaya başladım. Benim hikâyem seninkiyle bir noktada birleşti ve ikimizin hikâyesine dönüştü.

       –  Kısa zamanda bitireceğine eminim 

       –  Kitabıma ne isim vereceğimi buldum bu arada.

       –  Merak ettim şimdi. Neymiş?

       – Aşkın bal rengi gözleri…

 

hb_b_05201648_a-b

Aras, Sevgi’nin tabiriyle bal rengi gözlerini yeşil ahşap masadan alamadan o günü tekrar yaşadığını hissetti. Özlemek diye bir his varmış gerçekten cümlesinde özlenenin yüzünü görmek adına gözlerini kapatıp, hatırları canlandırmaya başladı.

Sevgi mutfağa girip salatayı hazırlarken, Aras da, etleri büyükçe bir tabağa yerleştirmiş, kendisinden daha da yaşlı paslı mangalın başında ateşin dinginleşmesini bekliyordu. Bahçedeki kediler etin kokusuyla etrafta cirit atmaya başlamıştı bile.

  –  Aras salata hazır. Çok acıktığımı hissettim. Sen ne zaman hazır olursun? Hala hazır değilse gelip seni ısırabilirim ona göre.

  –  On dakikaya hazır olur canım.

 

dscn1332-iii

Tavandan asılı lambanın belli belirsiz ışığı altında oturmuş, karanlığın iyice çökmüş olduğu koyun karşısında keyifle demlenip sohbeti koyulaştırıyorlardı.

Sevgi pek sevmese de Aras’a eşlik etmek için rakıya hayır dememişti.

Sohbet birkaç paragraf konuşmanın ardından, daha önceleri Aras’ın o ana kadar pek de hoşuna gitmediğini düşündüğü konuya gelmişti.

   -Bir oğlumuz olsa sana benzemesini isterdim.

  – Ben de bir kızımız olsa, aynı senin gibi olmasını isterdim.

 

Aras, düşünmeden ağzından çıkan cümle karşısındaki şaşkınlığını belli etmemek için hemen rakısından bir yudum aldı.

O güne kadar bir çocuk sahibi olma arzusu onun için o kadar uzaktı ki. Aras, kırk yaşını devirmiş, başarısız bir evliliği arkasında bırakmıştı. Evliliğinde çocuk istememişti. Sebebini anlamak pek zor değildi aslında. Küçük yaşta anne babası ayrıldığından dolayı bir çocuğu mutsuz etme olasılığı, bilinçaltının derinliklerine yerleşmişti.

Çocukluğu ve ergenlik yılları biraz zorlu geçmişti. İkiye bölünmüş aile de yaşamanın zorluklarını gayet iyi biliyordu.

buyukada.jpg.pagespeed.ce.X4iSFYtYr4

Hafta içi annesinin hayatın merkezinde ve el üstünde tutulduğu bir ev de yaşıyorken, hafta sonları babasının evinde, üvey anne ve üvey kardeşiyle apayrı bir dünyanın içinde buluyordu kendini. Annesi Aras’ a ne kadar aşırı ilgi gösteriyor ise babasının tüm ilgisi yalnızca kendisine dönüktü. Baba olmanın gereksinimlerini yerine getiriyor olsa da manevi bağları daima beklendiği gibi kuvvetli olamamıştı.

Ergenlik dönemi olabildiğince huysuz, sinirli ve isyankâr geçmişti.  Zar zor liseyi bitirdikten sonra farklı bir şehirde üniversiteye gitmenin avantajıyla kendini toparlamış, bu arada da bir türlü sağlıklı bir ilişki kuramadığı babasıyla son kavgasını da edip iletişimi kesmişti.

Dost meclisinde bu yaşadıklarının her ne kadar onu güçlendirdiğini söylese de, aslında gerçek hisler hiç de öyle değildi.

büyükada1

Küçük yaşlarda nüfuz eden insanlara karşı güvensizlik duygusunu bir türlü atamamıştı içinden. Hayata karşı dinmek bilmeyen bir öfke taşımıştı içinde Sevgiyle tanışana kadar…

Sevgi de yakın zamanda boşanmış hayata tutunmaya çalışan güçlü bir kadındı. Aşk onun için vazgeçilmez olsa da evliliğinde ve sonrasında da bunu yakalayamamıştı.

Aras ile doğru zamanda karşılaştıklarına şüphe yoktu. O tarihten birkaç ay önce karşılaşmış  olsalar, Aras’ın bu manevi dinginlik hali yerine, hırpalayıcı maskesi ile tanışacaktı Sevgi. Aras ve Sevgi’nin yolu hiç hesapta olmayan bir iş değişikliği sayesinde kesişmişti.

Aras iş görüşmesi öncesi karşılaştı Sevgiyle. Birkaç saniye içinde hiç rahatsızlık vermeden Sevgi’yi inceledi o ilk anda.

Hayata kadrajdan bakmayı seviyordu. Belki de tüm çocukluğu yalnız geçtiğinden olsa gerek hayal dünyasında film kareleri oluşturmayı seviyordu. Bu kez kadrajda aşk ve hüznü bir arada barındıran derin yeşil gözleri ve her zaman çok önem verdiği zarafet ve estetiğin bütünleştiği, saf, duru bir güzellik görmüştü.

2382077-buyukada-sokaklari

İnsanlara karşı hep mesafeli durmaya alışmıştı. Etrafına ördüğü koruma duvarları onun kibirli ve soğuk bir insan olduğu algısını yaratıyordu.

Sevgi güçlü sezgilerinin de yardımıyla aras’ a ait aşılması zor bu duvarın arkasını görebilmişti.  O güne kadar hep başkaları onu seçmişti. Bu kez seçimi kendisi yapacaktı.

Bütün bu tanışma, karşılaşma hikayesini hatırlayınca hiddetlendi. Kendine kızıyordu. İşler bu raddeye nasıl gelmişti ve neden Aras kendi hayatını artık kontrol edemiyor haldeydi.

Uzanıp kendini didiklediği şezlongdan kalkıp, yeşil ahşap masaya yöneldi ve Sevgi ile derin sohbetinin canlanması için o gün oturduğu sandalyeye oturup, sohbetin devamını düşündü.

-Hayatım, kızımız olsa adını ne koyardın?

-Ada

Aras, dönüşüm çanlarının çalmaya başladığını fark etmişti. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

01.10.2000

Serhat Tekman

 

Sayfaları birbirine yapışmış bir defterde, bu hikâyeyi bulup heyecanla okudum. İsimler farklıydı ama kahramanlar bana aitti eminim. Duygular benim genlerimde saklıydı.

Hikâye kafamın içerisinde hızlı bir şekilde canlandı. Yaşadığım bildiğim o evin verandasında buldum kendimi ve yazmaya başladım…

“İlginç Adamlar ve Kadınları” kitabımdaki “Ada” isimli hikayemden küçük bir hediye…

 

Yaşamak mı,taklit yapmak mı?

image

Yüzümdeki ifadeler değişti. Sabahları yinemi sabah oldu ifademin yerini, yeni bir gün doğdu bakalım bu gün neler olacak tablosundaki pozum aldı. Günaydın yenigüne ve getireceklerine diye başlıyor sabahlarım. Aynada yüzümü inceliyorum. Göz bebeklerim irileşti, bakışlarım değişti. Saçlarım bile farklı geliyor. Kusursuz olmak istiyorum. İçimdeki bu güzelliğe eşlik edebilmem için kusursuz olmam gerekiyor.

image

Bazen nefes darlığı çeken hasta gibiyim. Az, sık ve kontrol dışı nefes alıyorum. Bazen de nefesimi tutuyorum farkında olmadan, öylece soluksuz kalıyorum. işte bunların hepsinin nedeni duyduğum sessizlikteki sesin. Kulaklarımda ses tellerinin titreşiminin yarattığı tılsım, tüm hücrelerime yayılıp yüz kaslarıma yerleşiyor. Yüzümdeki esnemeye mutlu gülümseme diyorlar. Dışarıdan bakıldığında ben de yaşadığının ispatı gibi bu gülüşler. Senin varlığını fark etmeyen kaldı etrafta, yokluğunda varlığını ispatlayan şımarık, fütursuz kahkahalarım var artık benim.

image

Dolu bir bardağın üzerine eklenmeye çalışan üstelik dökme eylemini gerçekleştiren sakinin unuttuğu lezzetli bir içecek gibiyim. Saki etrafa yaydığı dikkatiyle kadehi benimle taşırıyor, taştıkça etrafa yayılıyorum. Geçtiğim yerlerde izim kalıyor ve yoluma engel olunmadığı için belirsizliğe doğru akıp gidiyorum

Denizler geçip okyanusa mı ulaşırım, çölle karşılaşıp kurur buhar mı olurum bilemem. Geçtiğim yerlerde izim kalıyor ama ona eminim.

 

image

Kapımın önünde içinde bir sürü anlamı biriktiren bir hediye var. Ben kapının arkasındayım. Kapıyı açmak ve açmamak arasındaki o zaman dilimindeyim. Bir süreliğine kendimi dondurmalıyım. Bu süre hangi zamanı içine alır bilemeden bu kararı aldım. Sürenin sonunda birikimim ne olacak acaba? Kapımın üzerine zincirli ağır bir asma kilit astım şimdi. üzerine de bir etiket yapıştırdım. Etikette ” Süresiz Mühürlü” yazıyor.

Şimdi hediye gibi görünen, sonra ne ifade edecek bilinmez. Umurumda da değil aslında. Ben kendimi donduracağım. Geçmişle biten savaşın ardından, sulh içinde yola devam edeceğim. Kendimi yeniden keşfetme vakti şimdi. Ne olamam, ne olabilirim, ne oldum göreceğim.

 

image

Sağ elimle sol omuzumu tuttuğumda aslında tutmak istediğim içimdeki ben varya işte bu hareketim sanırım artık benim tikim olacak. Kontrolsüz olmak istediğim doğru ama kontrol etmem gereken kocaman bir ben var. Bizi mutlu etmek için beni tutmam gerekiyor. Gölgelerden uzak, sesleri doğru ayırabilmek, duyduklarını anlamlandırabilmek, anlam yüklemeye çalışmayan olmak marifet şimdi.

 

image

Kapının arkasında bekleyen bir hediye var. Adı üzerinde, hediye işte. Gönderene karşı saygı gerekir. Değiştirilebilir bir hediye de değil üstelik. Değiştirirsen gönderilen olmaktan çıkacak, hediyeliğini unutacak ve başka bir anlam kazanacak. Ne demiştik oysa,anlam yüklemeye çalışmamak marifet şimdi.

 

Ruh işi, yürek işi neyse ne. Bence acayip bir irade işi bu. Hem içimde yarışa girmiş türlü türlü duygu atı var. Hipodrom kurulmuş resmen. Bu hipodroma inat, yapmam gereken ise kaplumbağa hızıyla ilerleyip, temkinli davranmak.

 

image

Bu ne böyle şimdi? Hem cesurum diyorum, hem ağırdan almalı her şeyi. Aynanın karşısına geçmiş kendinle mesane sıvısı mı yarıştırıyorsun yahu?
Bu nedir dostum böyle? Ne istiyorsun?

Ayakların sıcak kumda yandığı zaman serinleteceğin denize ulaşmış nemli kumlar mı? Dümdüz yolda şanssızlıkla önüne çıkan bir taş yüzünden tökezlediğin an, elini tutup düşmeni engelleyecek başka bir el mi? Dudak kenarlarının yerini unutturacak, yalnızca kahkaha ile göz yaşı dökmene izin verecek komik, zeki bir beyin mi? Tüm detaylarına hakim ve hepsini kıymetli bulmakla kalmayıp değerine değer katan bir mücevher mi? İçinde kaybolduğunda, sevgiden, tutkudan ve şefkatten başka hiçbir insani negatif bakışı görmeyeceğin bir çift göz mü? Ne?

 

image

En son cümleyi hatırlat kendine. bu hissedilen nedir, neden çekiliyorum sana doğru diye sormaya başladığında, cevabı neydi onu düşün sakinliğinle. Herşeyin bir açıklaması olması gerekmez. Bazen sadece hisseder ve yaşarsın.

Ya bu saydığın seni keyiflendiren onca güzel varlığın  hepsine birden sahip olursan? Ne oldu? Korktun mu? Uyanırsam diye korktuğun bir rüya gibi öyle değil mi? İçinde ne olduğunu bilemediğin ihbarı alınmış tereddütle yaklaştığın uzmanlık isteyen kimliksiz bir paket gibi bu hisler öyle değil mi? Üzgünüm ama sana rağmen o paket açılacak. Buna engel olamayacaksın.

Unutma  insan yaşayacaklarını tercih eder. İstediğin ne bunu sor kendine. Yaşamak mı, yaşarmış gibi rol yapmak mı tercihin?

Farkında mısın? Sen sadece yaşamaktan korkuyorsun, ölümden değil…

“Bana şans ver…”

img_0023

Uzun uzun öpüşmelerine engel olabilecek hiçbir varlıktan utanmadan, özgürce uçtular. Nefes almak için ara vermek istediklerinde Simge’nin kızaran yanaklarını örtebilmek için saçlarının dalgalarını görevlendirmesinin ardından fotoğraflara bakılmaya devam edildi. Restorantta yemek yemek için gelen misafirler için romantik bir film karesi oluşturdular. Etrafa bakıp kendilerinin gerçek hali ile yüzleşmemek ve kontrollü davranmamak için sürekli birbirlerinin göz bebeklerinde geceyi tamamlamak istediler

Konuşulan konular, bakışlar, gülüşmeler, aniden sarılmalar, sürpriz öpüşmeler gecenin akışı Simge’nin hayatı boyunca yaşamadığı ve belki de bir daha yaşamayacağı bir gecenin ahengini işledi ruhuna.

fb_ımg_1450461013530.jpg.jpg

Simge ilk kez kendini bu kadar özgür ve heyecanlı hissetti. Duygularını çok ifade etmeyen soğuk mizaçlı bir babanın ardından, en az onun kadar soğuk görüntüsü olan mesafeli bir nişanlıdan ayrılalı henüz iki ay olmuştu. Mesafe tanımına uygun bir aşk olmamalıydı. Mesafesiz, ölçüsüz hissetmeyi hayal ediyordu. Çocukluğunda o ana kadar hayatındaki herşey, ölçülü ve kontrollü yaşanmıştı. Bütün bu kontrollü hallerin bunalımlarından kurtulmak, kabuğunu kırmak ve hayatın akışında biraz olsun sırtında sakladığı kanatlarını açıp özgürce uçmak istiyordu. Hayatı hayat gibi yaşamalıydı artık.

Simge’ nin bal rengi gözleri Shalev ‘in kahvesi güzel renkli gözlerine her kilitlendiğinde bu etkileşim dudaklarıyla taçlandırılıyordu. Dudakların boşluğundan tutku okyanusuna birlikte dalıp, derinlerdeki güzellikleri keşif ediyorlardı.

img_0081

Hızlı akan kan, aşk ile tutku arası bir duygu yaşattı tüm gece boyunca. Simge saatini kontrol ettiğinde, Shalev garsondan hesabı istedi ve gecenin sonu arabanın içindeki en uzun sarılma ile geldi. Sabaha kadar hayata dair birbirinden farklı konular ile yeni âşık yazışmaları devam etti. Gece bitmemek üzere yaşanan bir zaman dilimiydi. Sonu gelmemeliydi.

Simge yüzünü okşayıp gözlerini kamaştıran güneşin sıcağı ile uyanınca Shalev den bir parça ile güne başlamak adına telefonunu kontrol etti. Son mesaj neydi? Uyuya kalmış olmak acaba ona önemli bir mesajı kaçırttı mı diye düşünürken, hiç bir mesaj olmadığını görünce rahatladı. Günaydın ve yeni gün dilekleri konulu yeni bir mesajı alelacele yazıp gönderdi.

fb_ımg_1450605710430.jpg.jpg

Ruhunu kuşatan bu muhteşem hislerin enerjisi ile banyosunun assolistiydi adeta. Hüsnü Arkan bestesi Hoşgeldin şarkısı ile programını tamamlayınca fön makinesi ile dans etmeye başladı. Mutlu bir güne uyanmıştı. mutlu uyumak, mutlu uyandırmıştı ve bunun tek bir sebebi vardı. Shalev mutluluk tohumunu dün akşam Simge’nin gözlerine ve dudaklarına bırakmıştı.

Akşam, gece, ertesi gün daha ertesi gün Simge için saatler bekleme ile geçti. Gururlu olmaya çalışıyorken, bir yandan o akşam yaşadıkları her neyse, bunun bir hayal olmadığına kendini inandırmaya çalışıyordu. Defalarca telefonu eline aldı. Mesaj aralığına yazdığı her şeyi siliyor, tekrar yazıyor ama asla göndermek istemiyordu.

fb_ımg_1449634530130.jpg.jpg

İki hafta bitmişti. Simge artık o bekleyişten vazgeçmiş, hayatın akışına kendini kaptırmıştı. Nişanlısı ara ara ona ulaşıp hatalarını telafi edeceği konusunda ikna edici konuşmalar yaparken, Simge’nin aklı o büyülendiği akşamda kaldığı için Harun’un bütün bu atakları anlamsız geliyordu. Harun, Simge’nin daha fazla hayatında olmasını istemediği babasının kopya kimliğiydi. Bu nüsha ile yaşamak, hayatı yeni başından aynı yaşamak gibi olacaktı.

Hazırladığı raporun içindeki zihnindeki Shalev kalıntılarını istiflediği depodan çıkartmadan odaklanmaya çalışıyordu. Telefonun titreşim sesi dikkatini bozdu. O garip kayboluşun ardından, sosyal paylaşım profilinde yayınlanan bir fotoğrafının Shalev ‘in beğenisini kazandığını görmek, hem gülümsemesine hem de o geceyi hatırlamasına sebep oldu.

10676336_1604433226503039_7932263591259418604_n

Neydi şimdi bu? Sadece herkes gibi bir resmini beğenmişti. En azından yaşadığını gösteren bu işaret ile acaba Shalev ile iletişime geçmeli miydi? İki haftadır sanki o akşama hiç yaşanmamaış gibi tek bir dokunuşla hayatına dahil olmayan Shalev için heyecanlanmak saçma gelmese de kendi kendini bunun saçma bir his olduğu konusunda ikna etmeye çalışıyordu. Bütün bildiklerini ve kontrolünü unutup, o gecedeki hislerin adına Shalev’ e dokunmalı mıydı? Bu onu hafifletici bir hareket mi olurdu? Sonuçta adam onca zor geçen güne ve geceye inat tek kelime bile etmemişti. Kararsızlık içerisinde,  “Naber Issız Adam? Nerelerdesin?” yazan mesajını gönderdi bile.

Shalev, mesajı aldığında yeni projesi ile ilgili bir toplantıdaydı. Simge’nin mesajını okuduğunda, onun da o geceye ait hisleri, çalışmaktan yorulup durmuş saatin yeniden yelkovanına can gelmesi gibi  hareketlenmeye başladı.

“Toplantıdayım güzellik, çıkınca arayacağım.”

“İlginç Adamlar ve Kadınları” kitabımdaki “Bana şans ver” adlı hikayemden küçük bir hediye…

“Yeni Hayat”

5.Bölüm

    İhanet mi hainlik mi bu?

 

 “Tirana International Airport Nënë Tereza” tabelası oğlumun yeni hayatını kuracağı memlekette olduğumuzun göstergesiydi.

Havaalanının içinden çıkar çıkmaz etrafımızı bir sürü adam sardı. Para satmak isteyenler, otel broşürü dağıtanlar, araç kiralama için kart vermek isteyenler ve illegal taksi şoförleri doluydu her yer.

-Ufuk bak herkes senin transferi bekliyormuş annecim üzerimize saldırdılar valla.

-He anne he. Yürü hadi. Komik misin sen?

-Allah’ın ergeni düzgün konuş benimle. Dur bakalım. Kimmiş bu Ervin?

Ervin, Doğan’ın şirketi ile bağlantılı çalışan Tirandaki bir firmanın sahibinin güvenlik koordinatörüydü. Doğan bizi ona emanet etmişti. Tiran da yapacağımız her işte Ervin, bizimle olacaktı. Evi tutup okul işlerini hallettik. Alışveriş yapıp, eve ertesi gün taşınacağımız için bir otele yerleştik. Akşama kadar yoğun tempoda koşturduk durduk.

Günün yorgunluğu ile halsiz kalan bedenlerimizi ne zaman duşa ve yatağa yerleştirip dinlendirdik ve ne zaman uyuduk hatırlamakta zorlanıyorum. Sabah ilk iş önerildiği üzere meşhur Arnavut Böreği lezzetiyle tanışmak oldu. Otelde kahvaltı etmeyi oldum olası sevmem zaten. Oda konaklama kahvaltıları mecburiyet zihni ile hazırlanan isteksiz bir hizmet gibi hissettiriyor bana. Domatesli soğanlı, kıymalı, peynirli bir börek bir börek daha derken doymanın verdiği rehavet ile bir süre mayıştık.

img0084

Tiran da Arnavutça dan başka aktif kullanılan ikinci dil İtalyanca olması sebebi ile İngilizcemiz çok işe yaramadı. Bir iki küçük ev aleti alışverişinin ardından dinlenmek üzere Kawaija Caddesindeki Sofra Turke yi bulduk. Sahibi Gaziantepliymiş. Memleket kokan bir mekandaydık. Dekorasyonunda da içeride yemeklerin kokusunda da memleket esintileri vardı. Türk nüfusunun yanı sıra Müslüman sayısının da fazla olması nedeniyle helal yemek furyasından faydalanıp tutunmuş, işini ilerletmiş, tanınan bir restoranın sahibi olarak halinden memnun görünüyordu. En iyi tarafı, Tiran’ ın hiçbir yerinde olmayan bir içecek, çay satıyordu ve ben çaysız duramıyordum.

Sofra Turke’ nin bulunduğu cadde de kaldırımda yürüyüş boyunca nefis bir kahve kokusu beni içine çekti. Kokuyu takip edip, dükkânı buldum. Taze çekilmiş Türk kahvesini andıran kahveden üç beş paket aldım. Her gidişimde mutlaka uğrar alırım. Artık dostlarımın arasında da bu kahvenin müdavimleri oldu. Yolunuz Tiran’a düşerse Kawaija caddesindeki o mis kahve kokusunu takip edin, bu takip sizi şahane bir kahveye kavuşturacak.

img_7644-1024x764

Zogu bulvarı ve İskender Meydanını doya doya dolaşmak için son adım kalmıştı. Opera binasının oradaki İtalyanca dil kursu kaydımızı da yaptırdıktan sonra nihayet etraftaki güzellikleri fotoğraflama şansı buldum. Meydandaki Ulusal Müze binasının dış cephesini kaplayan muhteşem mozaik çalışması göz kamaştırıyordu.

undefined-6257Şehir merkezindeki İskender Bey meydanından bir kaç dakika yürüme mesafesinde bulunan Rinia Parkı Tiran’ın en gözde ve popüler mekanı olan Blok Taiwan’ ın da hemen yanıbaşında bölgeye ayrı bir huzur katmış, biz de o huzurun tadına bakmak üzere kısa bir fotoğraf gezisine çıkmıştık.

tirana16

Saat epey geç olmuştu.

-Anne hayırdır maşallah bizi hiç merak eden yok. Doğanın aramadı seni hiç.

 

“İlginç Adamlar ve Kadınları” Kitabımdaki “Yeni Hayat” adlı hikayemden küçük bir hediye.

Hayal-et Sevgilim…

melek_ve_seytan

Sana anlatıyorum, bildiriyorum, paylaşıyorum içimden geçenleri. Dinlemeye çalışıyorum. Sessizliğini dinlemeye, dinlediğim sessziliğinden de anlamlar çıkarmaya çalışıyorum. Varlığını tescil edebildiğim tek mecra içimdeki ses.

Zihnimdeki inanma isteğinin sesi sakinleştiriyor beni. “Burada” diyor. “Merak etme ve yalnızca zihnine güven. Burada, tam da içinde yaşıyor, hisset.” diyor sürekli. Seni kendimde yaşatmaya çabalıyorum.

U-nehir-kenari-yuruyus-yolu-kanvas-tablo1446891012-800Yokluğundan bir varlık yaratmaya çalışıyorum. Gözlerimi sıkıca kapatıyorum. gözümün önüne gelmeni bekliyorum. Sora konuşurken söylediğin kelimeleri birleştirip yeniden o film karesini oluşturmaya çalışıyorum.

En son cümlen kulaklarımdan zihnime yerleştiğinden beri, mekanizması bozulmuş pikap gibi kendi kendime tekrar ediyorum. Gerçek insanlar gerçek ilişkilerde ne yaşarsa sana da kendime de öğretmeye, yeniden sevebilmeye inanmaya çalışıyorum. Sevme şeklimi değiştirmeden, kendi dilimle, kendimce yokluğunda varlığını kabullenmeye çalışıyorum. Bu hiç kolay değil.

gcl_manzarase__duvar_karede

Sana söylemek istediklerim buzdağının gözle görünen kısmının en ucu kadar dile geliyor. Kelimeler tüm hızı ve iştahı ile senin için, sana ait cümleler kurmak istiyorlar. Kocaman bir hayale “özledim” diye bağırıyor susturduklarım.

Bir dağın tepesinden bas bas bağırıyorum ve ilk defa gerçek bir yankı oluşmuyor. Sesim sana çarpıyor ama bana geri gelmiyor. Dağın tepesinden aşağı bacaklarımı boşluğa bıraktım yanımda ruhumu doyurmak, kendimi ikna etmek için bahanelerim, alışılmadık bir sakinlikle, yankı bekliyorum.

Birlikte sarp kayalıkların sonundaki tenha ormana daldık seninle. Üstelik ilk geçitte kesilmesi, temizlenmesi gereken zararlı bitkiler, dallar, dikenli ağaçları aştık. Bütün bu engeller içimizde yarattıklarımızdan olunca, temizlenmesi de zor oldu.

U-nehir-kenari-yuruyus-yolu-kanvas-tablo1446891012-800

Zihin temizliğini tamamladıktan sonra bu yolda hızlıca ve önden gittiğimi fark ettim. Hemen durup geriye doğru elimi uzattım. Elim boşlukla buluştu. Adımlarım durdu. orman hiç istemediğim bir şekilde sustu. Avuçlarım boş, zihnim dolu ve fiziksel olarak ilerlemek mümkün değil. Başımı arkamda kalan yola çeviremiyorum korkudan. Ya geride yoksan…

agva-nehir-kenari-1297247321

İlerleyemiyorum da. Geriye de bakamıyorum artık. Uzattığım elim havada asılı kaldı ve maalesef elimi yerine de getiremiyorum. Komutlarımı red ediyor. İleride gördüğüm bir çok renkteki orkidelerin dallarını işgal ettiği köklü, gösterişli ağaçlar, yemyeşil düzlük ve sayısız çiçklerden oluşan bir arazi, arazinin sonunda ferahlayıp dinlenebileceğim sakin bir göl var. Göl akarsu ile denize yol almış durumda. Şimdi bu yolun başındayım. İlerlemek ve beklemek konusunda kararsızlığımla mücadele ediyorum.

1810

Elimi tutacak gerçek bir el ve benimle ilerleyecek gerçek bir varlık var mı bilemiyorum. Hayal etmenin tadını yeniden tattıran hayalet sevgili, benimle bu muhteşem manzaralı yoldan geçip, huzur kıtasında sonsuzlukta yaşamaya var mısın, yok musun?

 

 

Yonca ve Çınar

image

Gölgesinin altında sırtımı yasladığım çınar da olmasa zihnimde canlandırdığım dinlenemeyeceğim. Arada sırada kopunca dünya ile bağlarım, bilinki o ulu çınar kucağındayım. Herkesin sırtını yasladığı bir ağacı vardır aslında. Karaağaç gölgesini bulan kaçıyor zamanı geldiğinde.

En mutlu olduğunuz yaşınız diye sordu biri. Uzun uzun sustum. En mutlu olduğum yaşım diye bir bilgi yok bizim kütüphanede. Öyle stabil bir mutluluk yılı olmamış yani. Tanrı biraz nimetlerinden bahşetmis mutlu olmuşum sonra mutlu olduklarından sınav yapmış sıklıkla çoğunda sınıfta kalmış, tekrar yapmışım. Bir daha bir daha derken hep aynı yerimden kırılmış, aynı bölgeden yara almışım. Ne uslanmaz, ne kadar da arsızmışım.

image

Şımarıklık yapan çocuklar gibi, Tanrı yok sana şimdi mutluluk dedikçe tepindikçe tepinmiş, kandırmalık mutlulukla oyalanmış, avutulmuşum. Kendim kanmak istemişim. Kandırılmak, hedefe ulaşmak için çabalamaktan daha kolay gelmiş anlaşılan.

Derinden yaralandıkça bir daha üzülmem sanmıştım. Ne demişler, sınavlarda hep “ben bu bu konuda çok iyiyim çalışmama gerek yok” dediği konulardan gelen soruları yapamaz öğrenciler. Önemsemediğim ne varsa birikip doğrularımı silip süpürmüşler.

image

Tamam. Vazgeçtim. Hiç bir şey bilmiyormuş gibi yeniden başlayacağım yaşamaya. Kalan zamanımı öğrenmeye adayacağım. Ögrendiklerimle beklentilerimi karşılayacak, gerçek hayatla tanışacağım.

image

Hayatımı kıymetlendiren varlığı, dünyada yaratılan ilk çift gibi tanımaya öğrenmeye çalışacağım. Onunla birlikte yaşanacak her an yeni bir keşif olacak ve kendi dünyamızı büyütüp geliştirecegiz birlikte.Yeniden inşa edeceğiz. Olması gerektiği gibi.

image

Söz mutluluk yaşı sorusuna bir cevap yaratacağım. Hatta bundan sonraki hayatımın adını mutluluk koyacağım.

Yonca ile tanımlanan şansımı alıp en gösterişlisinden koca bir çınar gibi, mutluluk bahçesinde kök salacak, gölgemde huzur, güven, şefkat dağıtacağım. Bu benim dünyaya getiriliş nedenim ve ben görevimi tamamlamadan gömülmeyeceğim.

Yok olmayı değil, varlığımla var etmeyi seçiyorum.

“Yağmurdan sonra Deniz” hediyesi…

yagmur_100921

Bütün dağınıklarım toparlandı. Motorsiklet yolu biliyordu artık ve ben Deniz’in geçtiği yollarda kayıp oluyordum yeniden. Evin önüne geldiğimde Sara’nın kendi başına alem yaptığını düşündüm. İçeriden muazzam müzik sesleri duyuluyordu. Karanlık ev ve müzik sesi ilginç geldi.

Bahçe-Düğünleri-ışıklandırma-fikirleri

Demir kapının ardında hemen girişte parça parça taşlardan yaptığım yürüyüş yolunun iki kenarında mum zinciri oluşmuştu. Harem çıkış koridorundan hünkarın odasına giden altın yol gibi iki yanı aydınlatılan bahçe yolunu garip hisler ile geçtim. bugün özel bir gündü de ben mi unutuyorum bu ilaçlar yüzünden diye kendime kızmaya başladım ama ne kadar haksız bir hiddetlenme olduğunu anlamak çok uzun sürmedi. Ihlamur ağacının altındaki masamın üzerinde taze çiçekler, hazır kurulu bir çilingir sofrası vardı. Sara ya defalarca seslenmeme rağmen bir türlü  cevap alamadım.

mumlarla dekorasyon

Elimdeki nevaleleri kanepenin üzerine bıraktım. Çantamın ön gözünden ucu görünen deniz yıldızını kırılmasın diye elime aldım. Bahçeye açılan mutfak kapısından içeri daldım. Yürüdüğüm yol boyunca mumlar bana eşlik garip bir şekilde bana eşlik ediyordu.

tepsi-sehpada

Kapının karşısındaki tezgahın üzerine yapıştırılmış kalp şeklinde bir not kağıdının  üzerinde; “ Her tarafı leş gibi sen kokan yerde seni bekliyorum, hadi gel.” yazıyordu. Notu okur okumaz, cebimdeki deniz yıldızını, Sümeyye’nin bozuk Türkçesi ile bana anlatmak istediklerini hatırlayıp, leş gibi ben kokan tek yere, odama doğru adeta koşmak suretiyle yola çıktım. Basamakları çiçeklerle kaplanmış merdivenlerden tırmanarak kendimi odamın kapısında buldum.

sevgililer-gunu-14

Yatak odasının kapısında beni başka bir not kağıdı bekliyordu. Bu not Sara nın el yazısıyla yazılmıştı. “ Yağmur Denizi ne kavuştu. Özür dilerim olmaz diyemedim.” yazıyordu. Olmaz demediği için Sara ya sonra bir hediye almaya karar verip, üzerimi başımı düzelttim. Derin bir nefes alıp odama girdim.

deliHer yanı mumlar ile aydınlatılmış odada yatağın üzerine konulmuş alev kırmızısı bir elbise, yerde duran topuklu ayakkabılar, ipek bir şaldan başka tek bir insan belirtisi yoktu.

Ayakkabının kutusunun üzerindeki notta, “Sana ait olmayan o tek tablonun önünde, sana ait bir şey bulacaksın.” Yazıyordu. Hızlıca giyindim. “Sana ait” tanımına uygun olanın “Deniz” olduğunun kendisi tarafından kabullenilmiş olması gururumu okşadı. Her şey kalbimin ritmini değiştirecek kadar heyecan vericiydi.

sevgiliye_doğum_günüEnsemde istiflediğim saçlarımın buklelerini serbest bıraktım. Sırtımın dekoltesini örten saçlarımdan başka, herkesten daha çabuk üşüdüğümü daha önceden bilen bir adamın düşünceli halinin hediyesi şalım vardı. Aynadaki görüntüden memnun olduğumu hissettiğimde, odayı olduğu gibi bırakıp merdivenlerden  nefesimi düzenlemek için teker teker yavaşça indim.

1032655_37775625

Bana ait olmayan tablonun önünde kendi deyimiyle en azından şimdi sadece bana ait olacak olan aşk müzemin en nadide heykeli gibi dikilmiş, o en derin bakışlı gözlerini üzerime kilitlemiş, yanına kadar süzülmemi bekliyordu.

Süzülmek dedim evet. Yürümüyordum. Sanki sırtımdan çıkan kanatlarımla gökten ona doğru süzülüyordum.

Hayatım ile bu denli bağlanmış hissetmemişken, belimi tüm bedenimle birlikte kavrayan o kolların arasında dökülüverdi kelimeler ağzımdan. Sanki o hiç gitmemiş, terk etmemiş beni bırakmamış gibi.

“Yağmurdan sonra Deniz” adlı romanımdan küçük bir hediye…

Yolculuk…

images (4)

Yatağın her köşesini ziyaret ettiğim kim bilir kaçıncı gece. Bir türlü uyku hanına ulaşamadım. Ah bu zihnimde gezinen kemirgenler. Aklıma gelişinde tatlı bir tebessüm ile dışarı taşıyorsun. Bazen fotoğraflarına bakınca ısınan yüreğimi hissettiriyor nabzım. Sonra bakışlarını, gülüşünü anımsıyorum. İçindeki sesi hatırlıyorum ve dudaklarından dökmek istemediğin cümlelerinde kayıp oluyorum. Biliyorum bilmemi istemediklerini. İşte sırf bu yüzden uyku hanına ulaşamıyorum. Girdiğim her yol çıkmaz sokak.

Uyumak eylemini sızmak modunda gerçekleştirdikten sonra sabaha karşı sana uyanıyorum yeniden. Bir türlü gelmeyen sesini, acaba ben mi duymadım kaygısıyla hemen telefonumdan kontrol ediyorum. Sensiz sana günaydın demek bile keyif. Günün telaşı hazırlıkları derken yolda yine sendeyim.

guzel-ask-sozleri-21264

Belki sürpriz yaparsın diye hergün için ayrı özeniyorum kendime. Yol boyunca konuşulanlar, yaşananlar, tüm detaylar her gün aynı mesaiyi yapıyor zihnimde. Artık resmen kadrolu çalışıyor seni bende yaşatan hatıralar. Emekli olmalarını beklemekten başka çare yok. Yüz kızartıcı bir suç işlemedikleri sürece çıkartıp atamıyorum da bu hisleri. Ne diyebilirim ki hep iyi olanı hatırlatıyorlar.

Seninle uyuyan, seninle uyanan, bekleyen, özleyen ve seninle yaşayan beni ne yapsak acaba? Toplamda yaşanan sürenin hesaplamaya değmeyecek kadar az olması karşılığında bu ne kadar da güçlü bir kuşatma.

İçinde kendince yaşadığın her neyse bana yansıyan, belli ki özel bir bağ kurduruyor ikimize. Gerçekte yaşanan ile hissedilen ilişki aynı değil. Bu sen de varlığına inandığım her neyse, hayatımı anlamlandırdı. İkinci bir hayat gibi beni başkalaştırdı. Sanki iki hayatım var artık ve bu hiç bana göre değil. Yoruluyorum.

00Ben gibi yaşamıyorum. Zihni tatile çıkmış avare gibiyim. Gücümü kayıp ettim. Mantık yok. Hayatım boyunca uzak durduğum, kabullenmediğim, etrafımdaki insanlara ahkam kestiğim bir konunun içinde esir oldum. Elimde değil. Kayıp oldum.

Sanki uyanamadığım bir düşün içindeyim. Uyanma isteğim de yok. Ben onca zahmetli ve çıkışı zor olayın içinde hiç bu kadar aciz ve mantıksız hissetmedim kendimi. Sen sus ben anlarım dediğim noktadayım ev bunun sebebini bilmiyorum. Seni anlamak zorunda hissediyorum kendimi. Sanki ilahi bir görev gibi. Gözünle görmezsin ama iman edersin ya işte tam da böyle.

ask mesajlari

İnanmak istiyorum sende yaşıyor olduğuma. İnanmamak gerekiyorsa bana anlat. Sana söz anlayarak sensiz de severim seni. Ben tüm birikmişlerimi bir heybeye doldurdum. Heybemi de yük olmasın diye sana geleceğim yolun kenarında bir yere gömdüm. Sana göre, senin lisanınla, seninle ilerliyorum. Hayatımın ritmini sana göre yavaşlatıp sana göre hızlandırıyorum. Bu bana göre değil ama bunu yapmak istiyorum.

resimli-etkileyici-sözler-tumblr

Adımlarım senin adımlarının üzerinde. Geri ise geri, ileri ise ileri hatta durmak gerekiyorsa durup ineceğim. Bil ki indiğim yerde de seni sevmeye devam edeceğim.