“Üç pervanenin ışığı…”

image

Sana baktığımı görmemeli kimse. İçinde sakladığı ifadenin benzeri yerleşse benden başka bir göze, sanırım bu benim kanımı yakar. Damarlarımda ısınan kan, canımı sıkar. Susamam da ben öyle şimdi, hiç yoktan yere çıngar çıkar.

Parmaklarımın arasına yerleşen parmakların ve hatta bazen avuçlarımda saklanan minik narin ellerine de benim ellerimden çıkan şefkat gibi dokunmamalı  başka hiç bir el. Olmadık yerde tatsızlaştırmayalım hayatı ne gerek var.

Sonra saçların, yalnız benim burun deliklerimden içeri alınan kokun ile beyine bir şölen yaşatmalı. Başka beyinlerde bu saçların koku sihiri, benim uykularıma, hayatıma zarar.

Zarif boynunun üzerindeki inci tanesi eşsiz basın benimkinden başka hiç bir göğsü sereflendirmemeli. Hiç kimse senin o benimle dolu başın için, “yuvasına yerleşen bir kuş gibi hem kendine hem bana huzur veriyor bu göğüste meşk saatleri” dememeli,  hatta hiç kimse dokunmamalı onca yükü minicik kemiklerinde barındırdığın omuzlarına. Alev alıp, cinnetin tadına bakmak gibi seni başka bir göğüs ve bir elin altında uyurken düşünmek. Ejderha olmak istemiyorum, uzak dursunlar.

image

Dudakların sevgili. Senin ruhuna açılan o mabed kapısı, cennetin giriş yolunu aralayan alevli dudakların var ya, sakın benimkilerden başka hiç bir dudağı tutuşturmasın. Hiç kimseye aralamasın ruhunu. Dudağına kadar erişme çabaları eli, dudağına dokunabilmiş olan da beni yakar.

Kutsalım, kıymetlim, tüm kelimelerimin oluşum sebebi, seni maviligin içinde, sarı kumların arasından bulup çıkarttım ben ve sen de karanlık kuytularımda saklanan beni güneşe çekmişken, gölgelerle kirletmeyelim mutluluğun resmini.

En güzel şiirim sensin henüz yazmadigim.   En güzel şiirini yazacağını dillendirenlere kapılma. Onlar gelişin için yazacaklar şiirlerini.

Ben seninle, ruhundan damlayanlarınla  şiir olacağım sevgili.

Gitme…

“Üç pervanenin ışığı” adlı romanımdan küçük bir hediye…

Yorum bırakın