“Yüzüme akan salyaların ve ter damlalarının ıslaklığını bile hissetmiyor tenim. Uyuştum. Bacaklarım titriyordu biraz önce onları da hissedemiyorum koptular mı acaba? Çok bağırıyor, kulaklarım tıkandı sanırım bağırmasından.
Ne zaman yorulur? Yorulur mu? İşi bittiğinde öldürecek mi beni? Öldürse iyi olur. Yaşarsam bu ülkede bir ceset kadar kıymetim olmaz. Sevgilim de istemez beni, zaten dokunmasın bana, istemem. Etlerim parça parça dökülüyor. Bacaklarımın arasındaki bu ıslaklık neyin işareti? Gözlerimi neden kapattı bu adam? Benden mi utanıyor?
Sanırım yoruldu artık. Bu beynimdeki karıncalanma hissi ne güzel bir şey böyle. Ağrım sızım kalmadı. Boğazımdaki parmakların arasında kalan nefesim tükenmek üzere. Elim kolum yok gibi zaten artık.
Ayak uçlarımdan bedenimin üst kısmına doğru çekilen şey şu bahsedilen saf ruhum mudur? Üzerimdeki kuduz köpeğin arkasındaki el, elimi tut artık. Bana hiç kimsenin dokunamayacağı bir yere götür beni olur mu? Adamın içinden mi geçtim ben biraz önce?
Ne yapıyor o benim bedenime hala? Ben şimdi bu adamın zihninde mi yaşayacağım sonsuza kadar? Korunaklı bir yere gitmeden önce beni ailemin yanına da götürür müsün? En yakın arkadaşımı da görmeliyim, bir de sevgilimi göreyim son kez. Sonra söz, senin peşinden ayrılmayacağım. Zaten artık duramam buralarda.
Bu insanlar acımasız. Beni dilden dile dolaştıracaklardı yaşasaydım. Bir sürü sorgu sual. Gazeteciler, televizyoncular, aşırı yobazlar peşimde olacaktı. Yok, dar giydin, kısa giymiştin, makyaj yapmıştın, topuklu ayakkabılarınla dikkat çekmiştin diyecekler, ben de susacaktım ya da masumken günahkâr ölecektim. Ya yaşarken ölecektim ya da ölmek için çabalayacak, kendimi öldürdüğüm için bir süre daha gündemde olacaktım.
Sevgilim de terk ederdi beni. Burası Türkiye. Devlet suçlar, toplum suçlar, aile suçlar, herkes suçlar. Zaten yaşarken nefes aldırmayacaktı bunların hepsi bana. Seninle buralardan gitmek en iyisi. Son kez bir bakayım sevdiklerime de gidelim.
Tecavüzcüm için de bir şey planlanır şimdi herkesin kafasında. E şimdi bir de katil oldu. “Ceza evinde cezasını verirler bunun” diyecek herkes de acaba ortadan kaybolur mu? Yalandan intihar etti ceza evinde diye acaba kaçırırlar mı bunu da ülkeden? Belki de akıl sağlığı yerinde değil raporu ile yırtar. Beni de bir süre sonra unutur giderler, onu da unuturlar nasıl olsa.
Hadi gidelim artık. Benim bu dünyadaki tek şanssızlığım sanırım bu ülkede kadın olmak.”
“Tecavüz” bu kelimeyi duymak bile insanın içini ürpertiyor. Kimse gözünün önünde canlandırmak bile istemez sanırım. Rüyada karşılaşmaktan bile ürktüğümüz bir durum. İnsanın duygusal yaşamında karşılaşabileceği en yıkıcı olaylardan biri olmasının yanında, ömür boyu kalıcı etkiler bırakabilecek ciddi bir travma.
Mağdur olan insanın cinsiyeti değil buradaki konu, maalesef tecavüze uğrayanın cinsiyetinin bir önemi olmaz. Yaşadığı travma, bir insanın başına gelebilecek en zor durumdur. Bu olay karşısında kontrollerini kaybettikleri bir an da, kendilerini çaresiz hissettiklerinde Posttravmatik Stres Bozukluğu yaşamaları çok sık rastlanan bir durumdur.
Yapılan araştırmalar mağdurların çoğunun intihar eğiliminde olmakla kalmayıp, hayatlarına son verdiğini, diğerlerinin ise, yaşadıkları olay sonucu kişiliklerinde kalıcı değişiklikler oluştuğunu ortaya koymuştur.
Tecavüz sırasında kişi vücudunu kurtaramayacağını anladığında, kontrolü kayıp ettiğinde, hayatının da tehlikede olduğunu hisseder ve bu sebeple yoğun bir heyecan ile korku yaşar. Şiddetli korku hissi ile psikolojisinde, anlık ve tedavisi imkânsız ya da zor düzeltilebilir olan hasarlar oluşabilir. Mağdur olay sonrasında şuurunu yitirebilir, yapılanları hatırlamayabilir ya da ana bellekten hiçbir şekilde silinmesi mümkün olmayan bir kayıt ile hayatının geri kalan kısmında ciddi psikolojik sorunların yanı sıra sosyal yaşamın içerisinde varlığını kaybedebilir.
Tecavüze uğrayan kişilerin yaşı da olay sonrasında hayatlarında önemli faktör oluşturur. Tecavüzün bir cinsiyeti yok dedik ama erkek mağdurların bu olay karşısındaki psikolojik durumunu tahmin etmek hiç de zor değil.
Genel olarak daha genç yaşlarda saldırıya uğrayanlar, yetişkinlik döneminde saldırıya uğrayanlardan daha fazla travma yaşıyorlar.
Mağdurlar bu olayı kimseye anlatmayarak yaşananı inkâr edebiliyorlar. Saldırıyı yıllar boyu saklayan, ifade edemeyen mağdurların, psikolojik anlamda iyileşme süreçleri de altta yatan gerçek neden çözümlenemediği için gecikiyor hatta bazen tedavi başarısız oluyor.
Kadın mağdurların tecavüz sonucu hamile kalma olasılığı, çoğunu dehşete düşürmektedir. Yaşanan bu korkunç olayın arkasından çocuk sahibi olma ihtimalinin dışında bir de maalesef, cinsel yolla bulaşabilecek bir hastalık kapmış olmaktan da kaygı duymaktadırlar. Günümüzde hamile kalmasını engelleyecek medikal müdahalede bulunulabiliyor.
Tecavüz, mağdurların hayatlarında ciddi psikolojik bir kriz yaratıyor. Saldırıya uğrayan kişi tarafından bu olayın nasıl algılandığını belirlenmesi, bu durumla başa çıkma davranışlarının gözlemlenmesi, bilinçaltının dehlizlerinde saklamasına fırsat vermeden, psikolojik tedaviler ile bir an önce desteklenmesi gerekiyor.
Bu talihsiz olaya maruz kalan insanların anlatılması sağlandığında, kaygıları dinlenmeli, tedavi süreci boyunca güvende olduğu hissettirilmelidir.
Dünya ülkelerinde önce mağdur koruma altına alınıyor. Ülkemizdeki gibi mağduru suçlayıcı tutumlar olmadığından, bir de toplumdan dışlanmak, suçlanmak gibi saçma sapan olgularla uğraşmak zorunda kalmıyorlar.
Suçlu olan ise gerçekten adalet ile cezalandırılıyor. Adaleti olmayan bir ülkedeki gibi mahkûmların ceza kesmesini beklemeden gerçekten cezalandırılıyorlar. Adalet, cezaevindeki mahkûmlara yeniden suç işlettirerek sağlanmıyor yani.
Hiçbir mağdur giydiğinden, görünüşüne kadar yargılanmıyor. Gerçekten olayın ana temasına odaklanılıyor. Yani suça, suçu işleyene odaklanılıyor. Mağdur aileleri çocuklarının iffeti kirlendi diye ölmesi gerektiğini de düşünmüyor mesela. Çocuklarının giyimi kuşamı sosyal yaşamı hakkında da sorumsuzlukla suçlanmıyorlar.
Biz ne yapıyoruz sayın halkım? Biz ne yapıyoruz ey insanlar? Kendinizi bu tecavüze uğrayıp öldürülenin yerine koymayı bile hayal edemezken, sevdiklerimizin başına bu durumun gelmesinden bu denli korkarken biz ne yapıyoruz? Ne konuşuyoruz?
Ey erkek görünümlü, adam sıfatı olmayan yaratıklar, ey önemli insanlar, senin kızın, karın, kardeşin, anan, onu da bırak belki de oğlun, erkek kardeşin ya da sen, insan olman sıfatıyla şu inandığınız kader oyununa maruz kalıp, bu durumu yaşamak zorunda kalsanız, sizin için, sizden birileri için, orası burası açıktı, zaten teşhirciydi mi demeliyiz bilemedim.
Kadın küçük yaşından itibaren, erkekliğe köle olarak yetiştiriliyor. Maruz kaldığı şiddet bile normal algılattırılıyor. Babadır ya da kocadır sever de döver de olgusu beyinlere yerleştiriliyor.
Onca okumuş eğitimli kariyer sahibi kadın kocasından şiddet görüyor ve susuyor. Eğitimlisi susarsa çaresizi ne yapsın? Biz niye böyleyiz ? Neden cinsel organı kıymetli muamelesi yapılıyor erkeklere? Kadın neden her şeyi kabul eden taraf olmalı? Alttan almalı, geçinmeye çalışmalı ve susmalı hatta.
Karısını aldatan adama “erkektir elinin kiridir “denilen bu toplumda kadın aldatmaları da var. Kadın aldatırsa ya da bekar olduğu halde bir kaç deneyimi olduysa neden ahlaksız? Adamı insan kandırmayı bırakın haksızlık yapması gerekçesi ile bile ahlaksızlıkla itham edebilecekken neden “erkektir yapar” diyoruz yahu?
Kendinize gelin, kendini bilmezler. Allah’ın her günü cennet, cehennem anlatıp anlatıp bilmediğiniz diyarlardan konu yapıyorsunuz da, bu hadsizlikleri yaparken niye öbür âleminizi düşünmüyorsunuz?
Mini eteği yüzünden tecavüze uğrayıp öldürüldüyse sizinle aynı yerde mi hesap verir bu kız, tecavüzcüsü, katili ile mi, yoksa ölmüş masum insanın arkasından konuşan şerefsizlerle beraber mi yargılanır Allah katında.
Bu âlemde adaleti sağlayan yüce Tanrı, unutmayın ki âlemlerin Rabbidir. Hiç kimsenin yaptığının yanına kar kalmayacağı illaki bir adalet terazisi var. Belki bu hayatınızda, belki on ikinci evrenizde, belki cehennem de, belki değiştireceğiniz boyutunuzda, belki oyunun bir sonraki etabında neye inanırsanız inanın bunun hesabı alınacak bunu unutmayın yeter.
İnsana şiddete hayır…