Ay: Kasım 2015

Böyle gitmez…

 

0475D63903DFA91D

Udun sesi doldurdu odayı ve biraz da keman, içime işliyor bu gece yine. “Ben bize aşık oldum” diyor üstad. İşte şimdi kan damarlarımın içinde akan sensin. Notalar ile kulaklarımda unutmak istediğim sesin ve seni andıkça bir türlü yerine yerleşmeyen dudak kenarlarım, yanaklarıma doğru yayılıp kaldılar.

Dudaklarım gözlerimin nehirini inkar etsede üzerinden geçen damlalar inatçı, akıp yine ruhuma deyiyorlar.

blogger-image--49447921

Kirpiğimin ucuna tutunan damlayı serbest bırakıyor içimdeki sızı. Acının tarifsizliğinde umuda yakın olmak istiyorum ben. Acı ile bağlarımı az önceki damlalarımın keskinliği ile kopardım.

Her düştüğünde yazdığım ahşap kutu mektuplarının üzerine damlalar nasıl bir iz yapıyorsa, o iz kesiyor tüm bağı geçmişimle.

letters-637440_640

Yakılmak ile yıkılmak arasında yazılan mektupların içine sakladım artık o anahtarı ve kim nereden bulur nasıl çıkartır bilemem. Bir gece mum ışığına hapsettim yaşananları ve mum eriyince karanlık geri gelecek. Karanlık, güneşle hayatına son verecek.

Hayat böyle bitmez. Durmaz. Donmaz. O güneş elbet bir gün ziyarete gelecek ve yatılı kalmak isteyecek, kaldıkça yerleşecek. Arsız bir misafir gibi girdiği ruhumun sarayında, sonsuzlukta bana eşlik edecek.

10676336_1604433226503039_7932263591259418604_n

Aralıkta, aralık kalmış ruhumun demir kafesli pencerelerinden içime sızacak önce, sonra içimde yayılıp fışkıracak gök yüzüme. Her insanın gördüğünden başka kendi gökyüzü var  bu hayatta. Kendi fırtınası, kendi yağmuru, şimşeği, kendi karlı geceleri, baharlarını yaşar o gökyüzünde insan.

Ah bu kemanın acı sessiz çığlığı. Bir yakarış bu kadar mı can yakar? Mum ışığının gölgesinde duvarlara çarpıp içimden geçen o hasretin sesinin sebebi bu kemanın ihaneti. Oysa ben dinlerken ondan çıkacak melodiler ile keyif alacaktım hayattan, o bana şimdi neden bu denli eziyet ediyor bilmem. En iyisi seni de bir duvarın dibine sırtından çivilemeli. Sonsuza kadar sesini kesmeli.

1995273-gecede-keman-hickiriklari

Ne dediğini anlamadığım dillerde şarkılar dinlemeli ve hepsi sadece çılgınlar gibi dans etme hissi vermeli. Tetik olmamalı, hedef yapmamalı beni. Mahkum etmeden, özgürce kır çiçekleri ile dolu bir bahçede güneşle dans ettirmeli beni.

Böyle bitmez. Zamanım böyle bitmemeli. Anımsayacağım ne varsa böyle bedenimi her delip geçtiğinde, keyifli bir sarhoşluk bırakmalı içimde. İçtiğime pişman olmamalıyım o alevli kaseden hayatı.

yagmur_100921

Hemen şimdi şuracıkta avuçlarıma yağ huzur. Üstüm başım sen kokmalı artık. Sırılsıklam olmalıyım mutluluktan. Gözeneklerimden ve saç diplerimden içime yerleş ve benden gitme. Bu yağmurlar umut tohumlarımı sulasın topraklarımda. Kendi eşsiz ormanımda milyonlarca eşi benzeri görülmemiş mis kokulu çiçekler ve yaratanın yarattığı en mükemmel mahlukatların yaşadığı bir vatan gibi olmalı hayatım.

Kendi içimde kayıp olduğumda bulunmak istemiyorum bazen. Bu büyü bozulmasın istiyorum. Bana seslenenleri duymadan, dokunanları hissetmeden, yoluma çıkan hiç bir taş ile sendelemeden, sendelersem uzatılan hiç bir dala tutunmadan yaşayabilir miyim bilmiyorum. Kendimde kalıp, kendimi terk etmeden, bana benzeyen ile hayata eşlik etmek istiyorum.

Böyle bitmez. Bundan sonrasını görmek istiyorum.

 

Seni istiyorum…

images (9)

İnsanın ne istediğini anlaması için bazen hayatına biri girer. Cinsiyetin bir kıymeti yok. Neye benzediği de mühim değil. Bütün bildiklerinin bir çöp olduğunu anlatır sana.

Kriterlerin, kuralların, prensiplerin ne kadar da saçma olduğunu fark edersin. Kendin için ne kadar saçma şeyler istediğini anlarsın. Asıl istediğinle yüzleşirsin.

Dokunur ve bu bazen fiilen de olmaz. Akıl hücrelerine dokunur, zihin oyunları yaşatır. Kendini sorgulatır. Yaşadığın zaman kayıplarını fark ettirir. Bardağın ne tarafından baktığınla yüzleşirsin.

Sadece insan olduğu için biri değerli oldu mu hiç hayatında? Onunla keyifli zaman geçirdiğin, başına bir şey geldiğinde ilk aradığın kişi, iyi ya da kötü hayata dair paylaştığın ne varsa paylaşmanın anlamlı ve kıymetli olduğunu  düşündüğün biri var mı?

images (10)

Neye benzediğine ne olduğuna bakmadan, kimliği ile ilgilenmeden hayatını sorgulamadan, takılmadan, aldıklarınla değil paylaştıklarınla değer kazanan biri oldu mu?

Böyle biri varsa hayatında zenginsin biliyor musun? Hem de çok zenginsin.

Değişiyorum biliyorum. Yenileniyorum. Böyle en kaliteli şaraptan sonra damak tadına eşlik eden sevimli sarhoşluk gibi  bu his.

Artık kendim için ne istediğimi biliyorum. Ben öyle nasıl konuşacağımı, ne zaman nerede ne yiyeceğimi, girdiğim ortamlarda nasıl giyinilmesi gerektiğini, ne konuşup neyi gizli tutmalıyım diye düşüneceğim zamanlarımın olmasını istemiyorum artık.

images (11)

Herşey anlık istediğim gibi yaşansın istiyorum. Kahve içmek için girdiğim bir mekanda sıkılınca kendimi yürüyüşe atmak, biraz denize bakmak kahvenin tadını öyle çıkartmak isterken bana eşlik edecek benden bir olsun istiyorum. Karanlıkta denizi göremesek de o denizin varlığının orada olduğunu biliyorken, benimle gecede akacak insan istiyorum hayatımda. Zaman nasıl geçti anlamamalıyım.Yürüdüğüm için yorgun olamadığımı fark etmemeliyim.

Nereli, ne iş yapar, kaç yaşında, nerede yaşar umursamadan benimle ne yaşıyor ona bakmalıyım. Bana ne ya bensiz hayatından. Benimle aynı gökyüzüne yan yana bakarken, zamanıma eşlik ederken ben ne hissediyorum bu önemli değil mi?

Bedenlerin birleşmesi içinde his gerekmiyor mu? Olsun diye yaşananla olması için delirdiğin bir birleşme aynı hissi mi yaşatır? Sıradanlığın dışında olması kıymetli olan.

Aşık olunca hayatına aldığın kişinin bir süre her şeyi olağan üstü gelir. Hele bir de ten uyumu denilen sihire bulaştıysan, olağan üstü her şey.

images (12)

Onun yemek yemesi, çay içmesi, gülmesi, şaşırması, duygusallığı, uyanma şekli her şeyi ilk defa karşılaştığın bir mucize gibi gelir bir süre. Sonra zihin sahneye çıkar ve bütün büyü bozulur. Sıradanlaşır. O kayıp ettiğin heyecanın üzerine başka etiketler koyarsın.

Sonra arayışa girersin. Heyecanını geri getirecek başka bir mucize. Hayatının içine yerleştirdiği insan ile zamanla yitirdiği bir şeyin peşine düşebilir insan. Bu hata ya da değil.Yaşanabilecek bir durum.

Erkekler ve kadınlar olarak bakmamak lazım. Her zaman kadınlar bir takım özel özelliklerinide yitirmez. Kadınlara onca eleştiride bulunan erkekler de yapabilir bunu. Kendine olan saygısını yitirirse insan karşısındaki ne yapsın? Fiziğine ve beslendiği ruhuna özen göstermez, saygıyı elden bırakırsa sıradanlaşmak olağan bir hal alır.

Kadın gecesini özel kılmak için özenip aldığı bir çamaşır için değersizleşmemeli mesela. “Ne giydiğinin bir önemi yok biraz sonra zaten çıkartacaksın” dediği bir kadından özen beklememeli bir erkek. Ey adam sen kadın için ne yaptın, demezler mi?

Erkekler belli bir rahatlıktan sonra genelleme yapmadan söylüyorum, kadınlarını manken ölçülerinde isteseler de kendilerindeki göbeklerden ve yağa dönüşmüş göğüs kaslarından rahatsız olmadıkları gibi sahip oldukları kadınlardan daha iyisini isteyebiliyorlar.

Yahu önce kendinize saygınız olsun, sonra aynayla barışın ve bir bakın kendinize. Herhangi bir Victoria Secret mankeni benim  gücüm, düzgün  ruhum ya da başını döndürecek bir romantizm anlayışım olmadığı sürece beni ister mi deyin yahu…

Bir kadın ister buluşmaya gitsin, ister on beş yıllık kocasıyla bir gece planlasın fark etmez. Aynanın karşısına geçer kendi ile yüzleşir. Kusurlarını kapatmaya çalışır, özel bir şeyler yapmak ister. Saçı makyajı, ojesi, pedikürü, manikürü, ağdası, giyimi kuşamı, iç çamaşırı tüm detaylarıyla düşünür. Genellemiyorum da çoğu kadının hazırlanma şekli bu. Üstelik ciddi bir rekabet var.

Kadın adamı göbüşü, sarkmış göğüs kaslarıyla ve bütün soğuk sevimsiz duruşlarına rağmen sever, beğenebilir. Adam kadını hep 90-60-90 görmek ister değilse en azından olduğunun en iyisi olarak görmek ister. Kadın iyi yemek yapmalı, iyi sevişmeli, iyi bir anne olmalı, erkeğini iyi temsil etmeli, adamın ailesiyle iyi geçinmeli vs vs . Liste uzar.

Erkek ne yapmalı peki?

Bunlar hep uzayıp gidecek tepki alacak konuşmalar. Uzatmayacağım. Ben hayatımda artık ne istiyorum biliyorum. Bence herkes bunu sorgulamalı.

Bazen insanlar acıdan beslenir ve canını acıtacak insanları tercih eder. Belkide hayatının bir döneminde bunu deneyimler. Yoran ilişki ister bazıları da. Belli belirsiz. İkinci hayatlar falan. Bazıları sıradan bir hayat ister. Tercih etse de etmese de ona göre bir ilişki ister. Olağanlıktan hoşlanır.

Acıdan, sıradanlıktan, normal, bilinenden, kurallara uygundan istemiyorum artık. Saatin nasıl geçtiğini anlamadığım, konuşurken sıkılmadığım, dokunmaktan çekinmediğim, aksine dokunmak için delireceğim ve bunu  bir hafiflik olduğunu düşündürmeyen, gülmek tanımını yeniden yazdıracak,  gitmesek mi ya, biraz daha mı beraber kalsak dedirtecek ama kendi hayatlarımıza gittiğimizde başkalaşmadan ben ve sen olmayı unutmak zorunda kalmadan biz olabildiğimiz anlarda keyif alınabilecek, karşılıklı zamanın kıymetinin farkında olup gereksiz harcamaya sıcak bakmayacak bir aşk olmalı insanın hayatında.

Ben seni istiyorum aşk. Gerisi teferruat…

 

 

 

Biz’i Özledim…

126385__vintage-letters-envelopes-postcards-stamps-perfume-brooch_pBir kaç anının sembolünü buldum unutulmuş gitmiş bir yerlerde. Bir kaç hatıra olsun diye sakladığım ucu yırtık bilet, çiçeklerin üzerine iliştirilen notlar, hediye kitabımın arasından çıkan hislerimiz gibi kurumuş bir gül.

Gülün yaprakları hala biraz yeşil aslında ama matlaşmış, soluklaşmış tıpkı zihnimdeki sen gibi, biz gibi. Gül hiç görmediğim kadar kuru sarı ve gül adına yakışmayacak kadar ölü duruyor tıpkı heyecanım gibi.

Bir kaç fotoğraf bastırmışım, hayret ettim. Uzun zamandır sadece bilgisayarımda tutuyordum her birini ama nedense bu fotoğrafların el ile dokunabilir olmasını istemişim. Neden istediysem? İyi mi oldu sanki şimdi? Bakınca elimle dokununca, hissettiğim gibi bomboş artık içim.

24898946-kuru-gül,-eski-kitap,-kalpleri-ile-göğüs,-ahşap-arka-plan-üzerinde-anahtarı

Hüsnü Arkan şarkısında dile gelen aşk gibi ; Kırık Hava çalıyor yine.”Bir salkım üzüm akıyor damarlarımdan” ve her zamanki gibi bu gece sende yatılıyım. Bomboş muyum gerçekten? Geri dönememek, ileri yürüyememek gibi bir kapının önünde sıkıştım kaldım. Düşünmek, hissetmek istemediğim ne varsa dört bir yerden yoğun gürültüleri ve karşı koyamayacağım tüm heybeti ile saldırıyor yine bu gece.

Defalarca elime aldığım telefonun dili olsa bağırıp çağırır, ağız dolusu söverdi bana. “Tetiği çekersen sıkacaksın ya da eline almayacaksın” derdi herhalde. Ekranda başka birine gülümseyip tüm içtenliğinle verdiğin poza baktım uzun uzun. O gözlerdeki belli ki ben değilim. Çoktan çekip gitmiş, tahtımı devir etmişim.

Dudaklarının kenarındaki çukur kıvrımlar gülüşünü sihirlendirmiş yine. Gözlerin hep o afacan çocuk gibi bakıyor. Nasıl bakacağını, nasıl güleceğini ezberlemiş aktör gibi baktığın yerlerde esip, güldüğün yerlerde peşinden sürüklemişsin yine.

çatı-katı-dekorasyonu-4

Bir başka fotoğrafında gece gibi gözlerin kaybolmuş gülmekten. Yine o kocaman gülümseme ve yine benim sebep olduğum bir sevinç ya da mutlu konuşmalardan dolayı değil.

Avucunun içindeki kahveni sımsıkı tutmuş uzun parmakların bir fotoğrafında, tıpkı bir zamanlar ellerimi tuttuğu ve hiç bırakmayacağına inandırdığı gibi. İnanmak istedim aslında. Hiç bitmeyecek olmasını diledim ben. Sen bana böyle bir cümle kurmadın, ima etmedin, hissettirmedin aslında. Ben sadece bunu diledim. Seninle yaşlanmak istedim ben.

beyaz-gul-kitap-icinde

Seninle ve sensiz olan fotoğraflarıma baktım birazda. Harcanan anılara baktım. Harcadıklarım içinde kârlı olanları inceledim. Zarar verenleri. Gülümseyiş hep var. Hayata kafa tuttuğumun ispatı kocaman gülümseme var tüm fotoğraflarımda. Benden kendini alıp gittiğinden bu güne, o gülümsemeleri gölgeleyen tek bir şey dikkatime çekti. İkimiz arasındaki tek fark.

İkimizde gülümsüyoruz ama birimiz gözleriyle eşlik edememiş o gülüşlere. Gözler hep özler işte. Hiç hissetmediği gibi bakamaz onlar. Zihnindekilerle kahkahalarını çeliştirir o gözler.

images (7)

Bir konserde çılgınlar gibi bağıra bağıra söylediğim şarkılardasın sen. Kendim için dillendirdiğim tüm duaların aynılarının başına koyduğum öznesin. Adını tek cümle ile andığımsın.

Barbaros’a doğru inerken, bana doğru yeniden yürürken görür müyüm bir daha dediğimsin. Cadde boyu yürürken vitrinlerden ne kadar yakıştığımızı izlediğimsin. O caddelerden sensiz yürürken vitrinlere bakamadığım anlardasın. Senden sonra gidemediğim mekanlarda kaldın.

Vazgeçişlerimdesin. Boşverlerimdesin. Keşke, acaba diye başlayan cümlelerim var ya hayatımdan çıkartmaya karar verdiğim. İşte sen herkesten gizli kurduğum o keşkeli, acabalı cümlelerimdesin.

Gözümün içine baka baka sarıldığın o belin üzerindeki ellerini düşündüm önce. Sonra o belin sahibine ait gözlere, omuzlara, köprücük kemik çukuruna, çenesine ve en çok acı veren dudaklarına dokunduğunu düşünüyorum ya bazen. Düşünmek bile felç etkisi. Tutku, aşk, heyecan hislerim felç oldu benim. Maalesef artık tedaviye cevapta vermiyor.

Ümidimi kestiğim sadece seninle olmasını hayal ettiğim hayat. Senden vazgeçememki. Seni kendim için sevdim ben. Sen öylece orada başka bir alemde yaşasan da ben başka bir bahçede yeniden çiçek açsam da vazgeçmem.

 

Seninle ölmedim ben. Sonlanmadı umutlarım. Sende hayat dondu bir müddet. Şimdi kaplumbağa hızıyla ilerlemeye başladı artık. Hala bazen senden bir ses, bir nefes alsam, olduğum yerde kaldığımı hissetsem de gözümün pınarını ara ara senden kalan kalıntıları temizlemek için serbest bırakıp yürüyorum hala.

Sen de donan BİZ için üzgünüm. Biz olmak fikri oluşmuyor başka bir ruh için şimdilik. Ben’i iyileştirmeyle meşgulüm. Senin içinde beni yerleştirdiğin yer derin olmadığı için derinliğini gizlemek istiyorum. Konuştukça, duydukça sesini ya da dokundukça ara ara sen hissetmeden ruhuna “ne kadar güçlüyüm bak” adlı oyunu sahneliyorum. En iyi oyuncu ödülü benim bu aralar.

Gözlerimin içine kendi istediğin için yine o sonsuzluğunla bakacağın bir gün için benden vazgeçerim, bilmiyorsun. Bilme. Baktığım hiç bir göz sana baktığımda gördüğünü görmeyecek bunu bil sen.

Özlemek ne demek gerçekten biliyorum artık. Seni özledim. Biz olmayı özledim. Seni beklerken her şey sana benziyor. Senden bir cümle, senden bir gülüş, senden bir koku ile başım dönüyor ara ara. Fransızcada özlemek yerine eksik bırakmak fiili varmış.Bir yerde okudum. Ne kadar doğru. Mesela “onu özlüyorum” değil de “o beni eksik bıraktı.” diyormuşsun.Eksik kaldım. Tam tanımı bu aslında.images (8)

Hiç bahsediyor musun benden? Küçük bir an bile olsa hatırlıyor musun beni? Nefretle anacak bir şey olmadı eminim. Ben de nefret edemedim ki senden hiç. Bir filmde, belki de her şeyin başlangıcı bir şarkıyı dinlediğinde geliyor muyum aklına? Kızgınlıkla, bıkkınlıkla, sıkıntıyla da olsa düşünüyor musun beni? Şimdi bir kere gülümser misin benim için? Komik değil. Sen gülünce ben hissediyorum. Gülmenin sebebine değil, gülmene mutlu olurum ben.

En çok söylediğiniz kelime nedir diye sorsalar, artık bir cevabım var.

Özledim…

 

İnsana şiddete hayır!…

 

1259_1

 

Yüzüme akan salyaların ve ter damlalarının ıslaklığını bile hissetmiyor tenim. Uyuştum. Bacaklarım titriyordu biraz önce onları da hissedemiyorum koptular mı acaba? Çok bağırıyor, kulaklarım tıkandı sanırım bağırmasından.

Ne zaman yorulur? Yorulur mu? İşi bittiğinde öldürecek mi beni? Öldürse iyi olur. Yaşarsam bu ülkede bir ceset kadar kıymetim olmaz. Sevgilim de istemez beni, zaten dokunmasın bana, istemem. Etlerim parça parça dökülüyor. Bacaklarımın arasındaki bu ıslaklık neyin işareti? Gözlerimi neden kapattı bu adam? Benden mi utanıyor?

Sanırım yoruldu artık. Bu beynimdeki karıncalanma hissi ne güzel bir şey böyle. Ağrım sızım kalmadı. Boğazımdaki parmakların arasında kalan nefesim tükenmek üzere. Elim kolum yok gibi zaten artık.

Ayak uçlarımdan bedenimin üst kısmına doğru çekilen şey şu bahsedilen saf ruhum mudur? Üzerimdeki kuduz köpeğin arkasındaki el, elimi tut artık. Bana hiç kimsenin dokunamayacağı bir yere götür beni olur mu? Adamın içinden mi geçtim ben biraz önce?

yurt_gorevlisi_kendi_istismar_ediyorsa_cocugu_kim_koruyacak_h13310

 

Ne yapıyor o benim bedenime hala? Ben şimdi bu adamın zihninde mi yaşayacağım sonsuza kadar? Korunaklı bir yere gitmeden önce beni ailemin yanına da götürür müsün? En yakın arkadaşımı da görmeliyim, bir de sevgilimi göreyim son kez. Sonra söz, senin peşinden ayrılmayacağım. Zaten artık duramam buralarda.

Bu insanlar acımasız. Beni dilden dile dolaştıracaklardı yaşasaydım. Bir sürü sorgu sual. Gazeteciler, televizyoncular, aşırı yobazlar peşimde olacaktı. Yok, dar giydin, kısa giymiştin, makyaj yapmıştın, topuklu ayakkabılarınla dikkat çekmiştin diyecekler, ben de susacaktım ya da masumken günahkâr ölecektim. Ya yaşarken ölecektim ya da ölmek için çabalayacak, kendimi öldürdüğüm için bir süre daha gündemde olacaktım.

siddete-ugrayan-cocuk-1465022-465x309

Sevgilim de terk ederdi beni. Burası Türkiye. Devlet suçlar, toplum suçlar, aile suçlar, herkes suçlar. Zaten yaşarken nefes aldırmayacaktı bunların hepsi bana. Seninle buralardan gitmek en iyisi. Son kez bir bakayım sevdiklerime de gidelim.

Tecavüzcüm için de bir şey planlanır şimdi herkesin kafasında. E şimdi bir de katil oldu. “Ceza evinde cezasını verirler bunun” diyecek herkes de acaba ortadan kaybolur mu? Yalandan intihar etti ceza evinde diye acaba kaçırırlar mı bunu da ülkeden? Belki de akıl sağlığı yerinde değil raporu ile yırtar. Beni de bir süre sonra unutur giderler, onu da unuturlar nasıl olsa.

Hadi gidelim artık. Benim bu dünyadaki tek şanssızlığım sanırım bu ülkede kadın olmak.”

yalnizlik_resimleri_5_20120519061929

“Tecavüz” bu kelimeyi duymak bile insanın içini ürpertiyor. Kimse gözünün önünde canlandırmak bile istemez sanırım. Rüyada karşılaşmaktan bile ürktüğümüz bir durum. İnsanın duygusal yaşamında karşılaşabileceği en yıkıcı olaylardan biri olmasının yanında, ömür boyu kalıcı etkiler bırakabilecek ciddi bir travma.

Mağdur olan insanın cinsiyeti değil buradaki konu, maalesef tecavüze uğrayanın cinsiyetinin bir önemi olmaz. Yaşadığı travma, bir insanın başına gelebilecek en zor durumdur. Bu olay karşısında kontrollerini kaybettikleri bir an da, kendilerini çaresiz hissettiklerinde Posttravmatik Stres Bozukluğu yaşamaları çok sık rastlanan bir durumdur.

Yapılan araştırmalar mağdurların çoğunun intihar eğiliminde olmakla kalmayıp, hayatlarına son verdiğini, diğerlerinin ise, yaşadıkları olay sonucu kişiliklerinde kalıcı değişiklikler oluştuğunu ortaya koymuştur.

Tecavüz sırasında kişi vücudunu kurtaramayacağını anladığında, kontrolü kayıp ettiğinde, hayatının da tehlikede olduğunu hisseder ve bu sebeple yoğun bir heyecan ile korku yaşar. Şiddetli korku hissi ile psikolojisinde, anlık ve tedavisi imkânsız ya da zor düzeltilebilir olan hasarlar oluşabilir. Mağdur olay sonrasında şuurunu yitirebilir, yapılanları hatırlamayabilir ya da ana bellekten hiçbir şekilde silinmesi mümkün olmayan bir kayıt ile hayatının geri kalan kısmında ciddi psikolojik sorunların yanı sıra sosyal yaşamın içerisinde varlığını kaybedebilir.

Tecavüze uğrayan kişilerin yaşı da olay sonrasında hayatlarında önemli faktör oluşturur. Tecavüzün bir cinsiyeti yok dedik ama erkek mağdurların bu olay karşısındaki psikolojik durumunu tahmin etmek hiç de zor değil.

Genel olarak daha genç yaşlarda saldırıya uğrayanlar, yetişkinlik döneminde saldırıya uğrayanlardan daha fazla travma yaşıyorlar.
Mağdurlar bu olayı kimseye anlatmayarak yaşananı inkâr edebiliyorlar. Saldırıyı yıllar boyu saklayan, ifade edemeyen mağdurların, psikolojik anlamda iyileşme süreçleri de altta yatan gerçek neden çözümlenemediği için gecikiyor hatta bazen tedavi başarısız oluyor.

Kadın mağdurların tecavüz sonucu hamile kalma olasılığı, çoğunu dehşete düşürmektedir. Yaşanan bu korkunç olayın arkasından çocuk sahibi olma ihtimalinin dışında bir de maalesef, cinsel yolla bulaşabilecek bir hastalık kapmış olmaktan da kaygı duymaktadırlar. Günümüzde hamile kalmasını engelleyecek medikal müdahalede bulunulabiliyor.

Tecavüz, mağdurların hayatlarında ciddi psikolojik bir kriz yaratıyor. Saldırıya uğrayan kişi tarafından bu olayın nasıl algılandığını belirlenmesi, bu durumla başa çıkma davranışlarının gözlemlenmesi, bilinçaltının dehlizlerinde saklamasına fırsat vermeden, psikolojik tedaviler ile bir an önce desteklenmesi gerekiyor.

Bu talihsiz olaya maruz kalan insanların anlatılması sağlandığında, kaygıları dinlenmeli, tedavi süreci boyunca güvende olduğu hissettirilmelidir.

Dünya ülkelerinde önce mağdur koruma altına alınıyor. Ülkemizdeki gibi mağduru suçlayıcı tutumlar olmadığından, bir de toplumdan dışlanmak, suçlanmak gibi saçma sapan olgularla uğraşmak zorunda kalmıyorlar.

Suçlu olan ise gerçekten adalet ile cezalandırılıyor. Adaleti olmayan bir ülkedeki gibi mahkûmların ceza kesmesini beklemeden gerçekten cezalandırılıyorlar. Adalet, cezaevindeki mahkûmlara yeniden suç işlettirerek sağlanmıyor yani.

Hiçbir mağdur giydiğinden, görünüşüne kadar yargılanmıyor. Gerçekten olayın ana temasına odaklanılıyor. Yani suça, suçu işleyene odaklanılıyor. Mağdur aileleri çocuklarının iffeti kirlendi diye ölmesi gerektiğini de düşünmüyor mesela. Çocuklarının giyimi kuşamı sosyal yaşamı hakkında da sorumsuzlukla suçlanmıyorlar.

Biz ne yapıyoruz sayın halkım? Biz ne yapıyoruz ey insanlar? Kendinizi bu tecavüze uğrayıp öldürülenin yerine koymayı bile hayal edemezken, sevdiklerimizin başına bu durumun gelmesinden bu denli korkarken biz ne yapıyoruz? Ne konuşuyoruz?

Ey erkek görünümlü, adam sıfatı olmayan yaratıklar, ey önemli insanlar, senin kızın, karın, kardeşin, anan, onu da bırak belki de oğlun, erkek kardeşin ya da sen, insan olman sıfatıyla şu inandığınız kader oyununa maruz kalıp, bu durumu yaşamak zorunda kalsanız, sizin için, sizden birileri için, orası burası açıktı, zaten teşhirciydi mi demeliyiz bilemedim.

Kadın küçük yaşından itibaren, erkekliğe köle olarak yetiştiriliyor. Maruz kaldığı şiddet bile normal algılattırılıyor. Babadır ya da kocadır sever de döver de olgusu beyinlere yerleştiriliyor.

Onca okumuş eğitimli kariyer sahibi kadın kocasından şiddet görüyor ve susuyor. Eğitimlisi susarsa çaresizi ne yapsın? Biz niye böyleyiz ? Neden cinsel organı kıymetli muamelesi yapılıyor erkeklere? Kadın neden her şeyi kabul eden taraf olmalı? Alttan almalı, geçinmeye çalışmalı ve susmalı hatta.

Karısını aldatan adama “erkektir elinin kiridir “denilen bu toplumda kadın aldatmaları da var. Kadın aldatırsa ya da bekar olduğu halde bir kaç deneyimi olduysa neden ahlaksız? Adamı insan kandırmayı bırakın haksızlık yapması gerekçesi ile bile ahlaksızlıkla itham edebilecekken neden “erkektir yapar” diyoruz yahu?

Kendinize gelin, kendini bilmezler. Allah’ın her günü cennet, cehennem anlatıp anlatıp bilmediğiniz diyarlardan konu yapıyorsunuz da, bu hadsizlikleri yaparken niye öbür âleminizi düşünmüyorsunuz?

Mini eteği yüzünden tecavüze uğrayıp öldürüldüyse sizinle aynı yerde mi hesap verir bu kız, tecavüzcüsü, katili ile mi, yoksa ölmüş masum insanın arkasından konuşan şerefsizlerle beraber mi yargılanır Allah katında.

Bu âlemde adaleti sağlayan yüce Tanrı, unutmayın ki âlemlerin Rabbidir. Hiç kimsenin yaptığının yanına kar kalmayacağı illaki bir adalet terazisi var. Belki bu hayatınızda, belki on ikinci evrenizde, belki cehennem de, belki değiştireceğiniz boyutunuzda, belki oyunun bir sonraki etabında neye inanırsanız inanın bunun hesabı alınacak bunu unutmayın yeter.

İnsana şiddete hayır…

Tango’nun Özgürlüğü…

images (5)

Özgür, uzun yıllardır benim partnerimdi sanki. Neredeyse her gün onunla dans ediyordum. Hiç olmadığım kadar rahattım. Kendimi iyi hissediyordum.

Arada iyice yakınlaştığımızda kalbim hiç tatmadığım bir çarpıntıyla benim hislerime ritim tutuyor, benimle bir senfoni yazıyordu. Heyecanlıydım  ama hiç yabancılamıyordum.

“Buldum seni” diyordum kendi kendime. “Sana dokunmak yeniden yaşamaya başlamak gibi” demek istiyordum da, geçmişin getirdikleriyle, öğrendiklerimle, susmanın en güzel tavır olduğuna inanıyordum.

Yüzyılın sevgilisine dokunmak gibiydi ona dokunabiliyor olmak. Bu adamın ruhu bir yerlerden tanıdıktı ve ayaklarım yerden yükselmeye başlamıştı bile.

Adı gibi özgür hissettiriyordu bana. Güven veriyordu ve beni sonsuza kadar yönetmesine izin verebilirdim. Ellerinin arasından aşağıya sarkacak o ipler ile kuklası olabilirdim. Bu denli ruhuma hükmedecek bir insanın varlığına şahit olmak korkuttu beni.

Yine de az önceki sarılma durumundan utandığımı hatırladım ama hemen bu fikri unutturacak bir hareket yaptı.

Tıpkı film karelerinde hayranlık uyandıran, keşke orada olsaydım dedirten sahneler gibiydi. Beni belimden kavrayıp göğsüne bastırdı. Sağ bacağının üzerine ayakta oturuyor gibi dururken, dudak mesafemiz yakınlaşmış ve en görkemli bir tablonun tamamlanması için adeta  poz veriyorduk.

rojo-tango

Bir kaç saniye sürse de, bu rüyanın en güzel yeriydi dedirten hareketin, Özgür’ün tüm benliğimi işlediği en güzel an ve bunca hissin başlangıcı olduğunu aylar sonra anladım.

Bir tanda, bir tanda daha, belki de sabaha kadar sürse ikimiz de hayır, yeter artık, demeyecek kadar keyifli görünüyorduk.

 

maxresdefault

 

Başından beri gösterdiği kibar hali, nezaketi eşliğinde dansın sonunda yerimize geçtiğimiz de bu gece yaşananların burada kalamayacağı hissini yaşattı bana. Bir süre daha gizli göz çarpışmaları, fark ettirmeden takipler ve bulunduğum alanı çepe çevre saran o büyülü koku ruhumu esir almıştı.

Üzerime sinen o muhteşem kokusu, aylar sonra bile başka birinden etrafa yayıldığında , her anı tazeleniyordu.

Ah o koku. insanın hayatı boyunca unutmayacağı tek bir koku varmış. Aşk kokusu. Özgür’ün hangi marka ne çiçeği kokması değildi mesele. Onu hatırlatan bir kokuydu sadece. Asıl olan bu koku sayesinde aşkın kokusuyla derinlerden göz pınarlarıma yerleşen anılar acımasızdı.

Bu tanıdık kokunun yüzünden kaç defa bindiğim araçlardan kaçar gibi indim kim bilir? Kaç defa gözlerimi kapatıp içime çektiğim o koku önüme sunulduğu için yeniden yüzünü canlandırdım bir bilse. kendini benden görse, dinlese, koklayabilse keşke. Başka türlü anlamayacak belli.

Hiç anlatamadım ki kendimi. Onun sesinde sessizlik oldum hep.Dinledikçe aktım,eridim,onun dünyasında öyle bir kayıp oldum ki, kendimi anlatamadım.Her an sadece onun konuşmasını istiyordum. O konuştukça ben hiç olmadığım kadar sessizleşiyordum.

Olduğumun aksine bildiğim, öğrendiğim, ben değildim artık. Konuşma yetimi unutmak, onunlayken onun dışındaki her varlığa, kendime bile sağır olmak istiyordum. Sağır ve dilsiz olmuştum. sırf bu yüzden kim olduğumu bilmedi, kendi gözüyle gördüğü kadar anladı beni. Anlamak istediği kadar, öğrenmeye anlamaya karşı biçtiği değer ayırdığı zaman kadar biliyor beni. o bildiği ben değilim. Aşkın kokusundan uyuşmuş beni bilir o. Gerisi yok.

“İLGİNÇ Adamlar ve Kadınları” kitabımdaki “Tangonun Özgürlüğü” hikayemden küçük bir hediye…

“Veda Mektubu”

3779_mektup-300x203

“Sevgili Serhat,

Günlerce içimi kemirip durdu. Keşke gerçekten ilk yemeğimizde beni ne kadar da istediğini anlatan o cümleleri kuramasaydın, hiç aynı yerde çalışmasaydık hatta.

En güzel sohbetlerimizin arasında karşı karşıya oturmasaydık, sabahlamasaydık günler geceler boyu vaktimizden çalmasaydık.

Hiç tanımasaydım, hiç çalışmasaydı o kalbimin yelkovanı ve akrebi. Zaman kaybından başka bir şey değilmiş.

İçimde acı. Acının şiddeti ile kemiklerimde istemsiz toparlanma ile sıkışan bir kalp, kanı, havası çekilmiş bir milyon beyin hücrem isyanda.

Nefes alıp vermeyi unutuyor bazen ciğerlerim. Öyle dolu dolu bir havayı içine çekiyor tüm iştahıyla ve bir daha alamayacak gibi içinde tutuyor ya, ölümle burun buruna gelmek gibi. Bırakıverse o nefesi bir daha bulamayacağım sanki.

Gözümün pınarından akıp gidiyor umutlarım hayallerim. Yanaklarımdan okşayarak geçip, kelimelerle ifade edilemeyen acının dolduramadığı boş mektup kâğıtlarının üzerine damlıyor.

Damlalar yazıyor o gönderilmemiş mektupları. Ucu yanık olan mektup değil, hayallerimin ucundan tutuşturdun sen. Alev aldım, kül olmak üzereyim.

Alevini alan yangın etrafına toplar ya meraklı gözleri, çevrem sarıldı yine, yanan o cumbalı eski evler gibi.

İçinde bir sürü anı biriktirmiş, umut yeşertmiş, yıkık virane olmasıyla doyulmamış da öylece bir kıvılcımla tutuşturulup külleri savrulasıya kadar yakılmış eski cumbalı bir evim ben.

Bahçemde ne çiçekler yetişti, ne ağaçlar kök saldı, ne meyveler toplandı da,  etrafım bile doyuruldu.

 İçimdeki süs havuzundan bir okyanus gibi dağıttım sevgimi, şefkatimi de suyumu da bir nefeste boşalttılar. İçimi boşalttılar benim.

Et, kemik bir de boyun borcu yıkık ruhumla kalakaldım. Ardımda acı tatlı tecrübelerim, elimde hem beni hem benden olanları doyuran kıymetlerim, önümde korkularım, endişelerim, hayal kırıklarımın izleri, evhamlarım, temkinli hallerim sıra sıra dizildiler yine inadına yürüyorum.

Güvenmek ne demek? Güvenmeye neden ihtiyacı var bu yaratılanların. Neden inanmak ister insan? İnanmak güvenmek ise mesele, ben aynadakine bile güvenmekte zorlanıyorum. Suretimle aslım aynı değil bazen.

Umudum, şirin saksısında sulanan bir çiçek. Her sabah kontrol ediyorum. Dalım, yaprağım, goncam yerli yerinde.

Tek ihtiyacım  sıcacık bir güneş.

Goncamın içerisinden bir pervane, yükselip güneşin etrafında yanma pahasına, öylece sonsuza dönecek biliyorum.

Sadece dönmeyi marifet sayıp varacağı yeri düşünmeden döndürecek, yolundaki engebeleri, acıtılacağını, ölümsüzlüğe uğurlanacağını görmezden gelecek kadar aşkla pervane edecek bir güneşin peşinde fani ruh kendini.

Bir gün gelecek. Sen ve senin gibilerin olmadığı bir hayatım olacak ve gerçek değerim anlaşılacak.

Mızıkçılık yaptığın her oyununla sana eğlenceli bir hayat diliyorum.

Yere düştüğünde ayağa kalkmadan üstünü başını silkeler, yaranın berenin yerini bulur, akan kanını izler insan. Bir süre pansuman yapar, etrafı temizler. Yerlerini ezberler yaraların. Bir daha düştüğünde aynı yerlerinden acıtılmamak için temkinli olur, yara tazeyken acı katlanarak büyüyecek diye korur kendini şüphesiz.

Düşecekse de öyle bilmediği yerden olsun ki yaraları, denenmiş acıdan daha da acı yaşamasın diye dikkat eder insan.

Ben niye aynı yerden kırılır dökülür, kanarım be Tanrım? İnadına niye inanır, güvenirim, mıcırlı yolda bisiklet sürmeyi öğrenmeye kalkarım bilmem. Kayalığı görüp de, balıklama neden atlarım sırf okyanus diye…

Cesaret mi delilik mi bu? Israrla incitenlerin, can acıtmaktan beslenenlerin, arayıp bir yerlerden bulduğu keşif olmaktan sıkıldım.

Kendimle çelişkili sohbetler yapmaktan ve bu sohbetlerin geceler günler boyunca olmasından sıkıldım. Kendime karşı da lal olmak istiyorum.

Kendimden olan ya da başkasından olup benle birleşen benim dışımda kim varsa tüm zaruri ihtiyaçlarından, yemek içmek, nefes almak, mutlu olmak, keyiflenmek ve hep iyi olmak gibi özelliklerle donatılması için savaşmaktan yoruldum.

Kaçmam ben öyle sorumluluk iğnesinden, acıtsa da bilirim bana iyi geliyor. Sorumluluğumun sadece benim tarafımdan alınabilecek olduğunu mu kabullenmeliyim?

Hey insanlar, yok mu düşürmeden elimi tutup dengemi sağlayacak, tüm açlıklarımda, doyurmak için elinde bir hazırlıkla yanımda bulunacak, kendini doyuranın kenarından kıyısından ikramda bulunacak, rüzgârdan, yağmurdan, karın soğuğundan beni koruyup kollayıp sıcağı ile sarıp sarmalayacak bir güneş yok mu?

Bu kadar yalnızlığı koklamak ve pis bir koku almış gibi bulunduğum yerden tiksinmek zorunda mıyım? Yalnız mıyım ben bu hislerimle yaşayıp, takvimi mi doldururken?

Bütün sorularımın cevabı belli artık.

 Yalnızım.

Yalnızlığımı seviyorum ve seni sonsuza kadar istemiyorum.

Hoşçakal…”

İlginç Adamlar ve Kadınları Kitabımdaki “Aşk’ın bal rengi gözleri” hikayemde Revna’nın Serhat’a veda mektubudur.

Aşk ol ki, aşkı bulasın…

tumblr_muklrdhO3V1sa8asgo1_1280Usul usul yaklaştı.Kapının önüne öylece ilişti.Soğuk kaldırıma yığdı bedenini. Üzerine ters rüzgarlar esti önce.İleri gitmeye çalıştıkça rüzgar sendeletip adımlarını geriye doğru attırdı.

Hamlelerini engelleyemedi ne şiddetli rüzgar, ne sağanak yağmur, ne kar, ne tipi, ne de kanatlarının yanacağını bile bile güneşin peşinde uçuştuğunu bilmek.

hqdefault

Kapının önündeki o soğuk arnavut kaldırımına kavuşasıya kadar yorgun düşmüş olacak ki bir durup nefeslenmek için sessizlikte kayıp oldu.

Üstü başı yara bere biraz da toz toprak. Önce şöyle bir silkelendi, üflemeyle geçen yaralarını üfledi, sarması gerekenleri sardı. İyice iyileşti.

Etrafında uçuşan bahar kelebeklerini izledi. Yakalamak kelebeğin ölümü olur diye vazgeçip onun kanat çırpmasından heyecanı hatırladı.

Nadide bir çiçekti gördüğü, koparsa solup gidecek ve kayıp edecekti, uzaktan izleyip yüzündeki tükenmeyen tebessümün keyfi ile mutlu olmayı hatırladı.

22442_konya-tropikal-kelebek-bahcesi_881496

Bir kuş gördü, köklü bir çınar ağacının geniş bir dalının üzerine gagasında çer çöp taşıyordu. Belli ki bir yuva yapmaya çalışıyordu. Yakınına gitse onu korkutacak, kaçıp gitmesine, kurmak istediği yeni hayatından vazgeçmesine sebep olacağı için geri çekilip sabırı hatırladı ve sabırla gelen huzuru.

Bir çocuk gördü karşı kaldırımda ve bir de yaşlı kadın. Kadın yorgun, bitkin, yürümeye mecali yok ve karşıdan karşıya geçme mesafesinde ilerlemekten dahi korkar haldeydi, ürkekti.

Kadının yanına bir çocuk yanaştı. Çocuk neşeli,güler yüzlü,sevecen, yardım sever ve saygılı. Tuttu yaşlı kadının elini, kadın güvendi tuttuğu ele ve yolun karşısına geçtiler birlikte.

Kadın sevip okşadı çocuğu, çocuk sarıldı kadına. Çocuğun gözlerinde güveni, yaşanmamışlıklara aç kalbi ile saflığı, umudu gördü.

Kadında ise yeniden güvenmenin kalbi iyileştirdiğini. Iyileşen kalbin şefkat dağıttığına şahit oldu.Yanlarına gitmek isteyip çocuğu ödüllendirmek, kadına bir çift laf söylemek  istese de, güzel insanlar güzel kalsın dedi. Bu onların iyilik dolu anısıydı.Yaşandı bitti.

İzlediklerinden aldığı hediyelerini biriktirip, aşkın kapısının önünde, iki dirhem bir çekirdek dikiliyordu.
İyileşmiş.Yenilenmiş. Arınmış. Öğrenmişti hayatı ve aslında bugüne kadar gerçek anlamda hiç yaşamadığını anlayan zihni ile teslim olmaya gelmişti.

Birazdan tahta kapının pirinç tokmağını kapıya vuracak, kapının ardındakini hayatına katacaktı.

1959050-cift-kilitli-tahta-kapi

Kapının ardındaki, dışarıda olup bitenden habersiz kendi kabuğunun içine saklanmış, sesten, kalabalıktan, dünyanın istemediği taraflarından bahşettikleriyle mücadeleden yorgun, başını gök yüzüne kaldırmaya bile mecali yokken o kapının ardında duruyordu.

Kurban değildi, koyun olmuştu hep. Onca geniş arazilerde birden çok çoban ve çoban köpeklerinin peşinde uyuşturucu, hipnotize etkisi yaratan kurallar, tabular isimli türkünün peşinden yürürken hayatını bu kapının ardında bitirmeye kararlıydı.

Koyun olmayı seçmişti. Bu onun kendine yaptığı en büyük kötülüktü ve zalim kurtlar, avcılar koyunları çok severdi.

Kendi için en son ne dilediğini , ne zaman çok mutluyum bugün dediğini hatırlamakta zorlansa da o kabuğun altında “belki bir gün” adlı umudu vardı.

Dışarıdan görünen üzerindeki sert kabuğu sıyırıp kapının ardındaki kavuşmak istiyordu.

Aşk olmalıydı ki aşık olsun.

Geleceğim benim elimde…

şaman

Yaşadığımız olaylar ve bizi inciten, ümitsiz bırakan, çaresizleştiren durumlar kader mi?

Yaşanan negatif durumların oluşmasındaki rolümüz ne?

Bugünden sonraki her anı yenileyip istediğimiz gibi yönetebilir miyiz?

Bu soruların cevabı ve yeni bir başlangıç için okuyun. Paylaşın.

Hayat paylaşarak anlamlanır.

Asırlardır yeryüzündeki insanların bitmek tükenmek bilmeyen sıkıntıları çaresizlikleri ve çözümsüzlükleri var. Günümüzde stres ile yaşamak olağan karşılanmakta ancak artık insanlar onca sıkıntının içerisinde içselleşip çaresizliklerine de çare aramakta.

Oysaki çaresizlik diye bir şey yok. İmkansızlık diye de bir şey yok. İçinizdeki güce bir bakın.

Tüm bu sorunlardan kurtulma yöntemlerine odaklanın.

Şamanik Kuantum Nedir?

Geçmişe yönelik iç temizlik yapmadan, yaşadığımız An’a gelmek, geleceğimizi yapılandırmak kolay olmuyor. An’da olmamak, hayatı ıskalamak demektir ve gelecek, An’da meydana gelmektedir.

Zihin hapishanesinin içindeyken özgür olmaya çalışmak ne denli doğru?
Duygu denizinin içinde boğulurken yaşama tutunmaya çalışmanın ne yararı olacak?

Kişinin kendisini tanımadan yaşadığı hayat yaşamaya değer midir?
Düşünceleriniz, duygularınız, bilinçaltı kalıplarınız, bedeniniz, ruhunuz, evrensel bütünlüğünüz, tüm yaşantınız kısacası iç ve dış dünyanız ne durumda?

Peki siz An’da hala geçmişte oluşturduğunuz bilinçaltı ve düşünce kalıpları, negatif duygu ve enerji alanına göre mi yaşamaya devam ediyorsunuz? işte size bir yöntem;

Molecular Thoughts
Molecular Thoughts

BLOKAJ ÇÖZÜMLEME VE İÇSEL DÖNÜŞÜM ÇALIŞMASI

Blokajlar ve negatif enerji alanı adeta ayağımıza takılı ağır bir zincir gibidir. Siz bütün bunlardan ne zaman enerji alanınızda enerji dönüştürmesi yapmayı başarırsanız o zaman bu olayların etkisinden ve bu negatif enerjilerden kurtulursunuz, özgürleşirsiniz. Böylelikle ruhunuz daha hafif, bedeniniz daha sağlıklı olarak dinç bir zihinle geleceğinize daha ümitle bakabileceksiniz, çekim gücünüzü daha da arttırmış olacaksınız, böylelikle yaşam akışınızın hızlanmasını sağlayabilir ve endişe, korkularınızdan kurtulabilirsiniz.​

ŞAMANİK ŞİFA

Meleklerin aracılığı ve kadim şamanik bilgilerin rehberliğinde şifa enerjisi kullanarak yapılan çalışmada, kişinin kendi potansiyelini yaşamasına engel olan negatif duygu ve düşüncelerden kurtulması sağlanıyor.

Gerçek duygu ve düşüncelerinin farkına varıp bunları kabul ettiğinde, kendi yaşamının sorumluluğunu eline alıyor. Böylece geçmişten ve atalarından getirdiği karmalarından özgürleşebiliyor. Çalışma sonunda kişi bilinç ve bilinçaltının aynı frekansa gelmesi ile o güne kadar yaşadıklarının gerçek nedenini anlıyor.

Şamanik Şifa kişinin hayatında herhangi bir nedenden dolayı ters giden olaylardan kolayca kurtulmasını sağlıyor. Bu çalışma özellikle;

Kronik sağlık problemi (migren, panik atak, sırt ve bel ağrıları, vb.) yaşayanlar;

  • Bağımlılıklarından (sigara, alkol, yiyecek, ilişki, vb.) kurtulmak isteyenler;
  • İlişkilerinde, bolluk – bereket akışında ve işinde sorun ya da tatminsizlik yaşayanlar;
  • Yaşam amacını, gizli ve gerçek yeteneklerini bulmak isteyenler;
  • Nedenleri bilinmeyen fobiler (örneğin uçağa binme korkusu, köpek korkusu vb.) ve travmalardan kurtulmak isteyenler;
  • Artık hayatında olmayan ama zihninde ve enerji alanında tuttuğu kişilerle olan bağların şifalanmasını isteyenler;
  • Ruhsal, bedensel, zihinsel ve duygusal blokajlara hızlı ve etkili tekniklerle çözümler bulmak isteyenler içindir.

213

AKAŞIK KAYITLARLA KARMA ÇÖZÜMÜ

Yaratılışımızdan itibaren her düşündüğümüz, hissettiğimiz ve yaşadığımız, evrenin enerjetik kütüphanesine kaydolur. Sanskrit dilinde Akaşa olarak bilinen, İslam’da Levh-i Mahvuz olaran geçen bu kayıtlarda aynı zamanda neyi neden yaşadığımızın bilgileri de mevcuttur.

Bu bilgiler sadece bizim dışımızdaki bir evrende değil, DNA’larımızda da kayıtlıdır. Bilim insanlarının “DNA’nın %99u boşluk” dediği alan, aslında akaşik bilgilerle doludur. Bilinç seviyesinde hatırlamamıza imkan olmayan, bazen yüzlerce yıllık olan bu kayıtlar yaşamımızda nedenini anlayamadığımız, sadece bu hayatın gidişatına bakarak çözemeyeceğimiz durumların, duyguların ve olayların çözümünü sağlayabilir.

Bu çalışmada, hayatınızı negatif etkileyen karmanızı (örneğin ailenizle, eşiniz ya da çocuğunuzla sorunlu ilişkinizin nedenini, vb.) tesbit edip çözümü sağlanıyor.

images (4)

KUANTUM Farkındalık Nedir?

Kuantum fiziği bize herşeyin enerjiden oluştuğunu ve herkesin birbiri ile bağlantılı olduğunu gösterir. Hayatımız, bilinçaltımızda varolan gerçek duygu ve düşüncelerimiz doğrultusunda evrene yolladığımız enerjiler ile şekillenir.

Çoğumuz kendi gerçek duygu ve düşüncelerinin farkında olmadığından, olumsuzluklarla karşılaştığında nedenini anlayamaz, genellikle de başkalarını suçlar. Kuantum farkındalığı, bize hayatımızın sorumluluğunu elimize almayı ve gerçekten istediğimiz hayatı yaşamayı öğretir.

İnsan davranışları ve düşüncelerinin temelinde çocuklukta, hatta bebeklik döneminde, ve çoğu zaman da geçmiş hayatlardan ve atalardan getirdiği inaçlar yatar. Bunlar karmalar olarak bilinçaltımıza kaydolur.

Temel negatif inançlar, bireyin bilinçli olarak yapmak istediğinin tersini yapmasına yol açar. Bu durumda kişi, kendini içinden çıkamadığı bir döngüde bulur. Kendini gerçekleştirmesini engelleyen temel inançlarının farkına vardığında ve bunlardan arındığında ise yeteneklerini kullanmaya ve potansiyelini yaşamaya başlar.

Morfik alan çalışmalarıyla temsilci kullanarak kişilerin kendisini gerçekleştirmesini engelleyen negatif inançlarını, en hızlı ve en özgün tekniklerle bulunuyor. Sorunun kaynağını (örneğin hastalığının duygusal sebebini) fark etmeleri sağlanıp, negatif kodlamaları pozitife dönüştürerek çözüme ulaşılıyor.

istanbul da bu içsel değişikliğe destek verip hayatımızı yoluna koyma, geleceğimizi güzelleştirme,geçmişimizle vedalaşmamızı sağlamak adına bir çok şifa merkezleri bulunmakta.

Uzun soluklu araştırmaların ardından, hepimize faydasının olacağını düşündüğüm bir merkez keşfettim. Her sektörde olduğu gibi bu uzmanlık alanında da sahtecilere rastlamak mümkün. Size önerebileceğim, kendinizi  gerçek anlamda kıymetlendireceğiniz bir şifa merkezi var.

Sevgili Zeyno Baran ve Fatih Enginsel’in ortak çalışmalarını yürüttüğü, Karmik şifa ve Gelişim Merkezi iletişim bilgilerini sizinle paylaşmak istiyorum. Lütfen gelişim merkezine ait internet sitesi üzerinden bilgi edininiz.

İyileşmek ve geleceğimi geçmişle bağını kopartıp dilediğim gibi  kurmak,yaşamak istiyorum diyorsanız ki bu yazı dikkatinizi çekti. Bu iyiliği kendinize yapın derim.

Karmik Şifa Gelişim Merkezi

Adres:

Ahmet Fetgari Sokak No:35/5 Teşvikiye    34365

Şişli / İstanbul  (Teşvikiye Camii Arka sokağı)

0212 234 34 66

0532 323 65 45

info@karmiksifa.com   

“Yeni Hayat”

65138

O gün hayalini kurduğumuz yeni evimize gidiyorduk. Bahçesinde köpek kulübemiz hazırdı. Haftaya köpeğimizi de teslim alırız artık diye düşündüm.

Bahçenin bir tarafını minik bostan yapacaktım. Domates, biber, nane, maydanoz ve canımız o minicik tarlada ne ekmek isterse umutlarımızla birlikte, onu ekecektim.

Verandadan sarkan çiçekler istiyordum. Küpe çiçeği şahane olurdu mesela. Evin içerisine, alt salona mum çiçeği alacağım kocaman salonu saracak, mevsimi gelip de açtı mı çiçeklerini, evimiz mis gibi kokacak diye hayal ediyordum.

Leylak da vardı bahçede. Pergolanın üzerine sardım görür görmez. Tablolarıma ilham versin diye orayı öylece doldurup leylakla kaplayacaktım.

Çocukluğumdan beri sevdiğim muazzam ortancalar vardı ve  biraz bakımla şahane olacaklardı. Aslında birkaç renkte olması için kimyasını bozmadan en iyisi desteklemek lazımdı. Belki de gıda boyasıyla olursa daha sağlıklı olur demiştim kendi kendime.

tumblr_inline_n9gwrxwHar1sc49s2

Verandadan pergolanın üzerine ulaşan gülüm vardı.Bu güller açınca dünyalara bedel kadife güller olacak ve her sabah kahvaltı masamızı süsleyeceklerdi.

Hanımeli de ekmeliyim ve veranda da sarmaşık gibi sarmalı etrafı diye karar vermiştim. Ev bizim değildi, kiralıktı ama bir limon bir de ıhlamur ağacı hayalimi gerçekleştirmek için ev sahibinden izini kopartmış, karşılığında rüşvet olarak, limon çiçekleri açınca mükellef bir sofrada keyif vaat etmiştim.

Limon ve ıhlamur ağacımın mevsiminde çiçekleri açınca  mis gibi huzur kokacaktı heryer.

indir (2)

Kiraz ağacı da ister çocuklar. Kiraz canavarı çok bizim ev de.Belki bir de kiraz ağacı dikmeliyiz diye konuşmuştuk.

Kışları bahçeye bakan camdan kar seyrederken, ağacımızdan topladığımız ıhlamurlara kattığım çubuk tarçının mis gibi kokusuyla yoğunlaşmış çayımızı yudumlar, şöminenin çıtırtısı ve cama vuran alevlerin yansımasında huzurun tadını çıkartırız sanmıştım.

Winter-garden-backyard

Yazın ve baharda çocuklarım için kurduğum parkta onlar deliler gibi kan ter içinde oynarken, ben de piknik alanını hazırlarım. Yaptığım börek, elmalı kurabiye ve damla çikolatalı kekle piknik yapar çimlerde yuvarlanırız diye hayallerimle oyalanıyordum mütemadiyen.

Sabahları uyanır uyanmaz sabahlığımı giydim mi üzerime, bir fincan kahvemle birlikte doğru, ayaklarım çıplak, çimlerden enerji toplamaya, kokladığım çiçeklerimle beynimdeki hücreleri yenilemeye gidebilirdim bahçeme.

Kışları da çok keyifli ama yazları başka olacaktı. Dostlar gelecekti sırayla ya da bir arada bazen. Kaç doğum günü, kutlama görecek bu bahçe, kaç kere mangal sefası, tokuşturulan kadehler,  söylenen şarkılarla şenlenecekti bahçem. Kar yağacak, yağmur yağacak ve ben hiç bahçeden kopmayacaktım.

Bahçe katındaki şömineli salondan dışarıyı izleyecek, kitabımı okuyup bol bol hayattan çaldığım dinlenme saatinde keyif almaya bakacaktım.

fce3681a74c72df40dd981daf1997b53

“İlginç Adamlar ve Kadınları” Kitabımdaki “Yeni Hayat” adlı hikayemden küçük bir hediye…

 

“Bana şans ver…”

j5K6Hti“Toplantıdayım güzellik, çıkınca arayacağım.”

Simge cevabı görünce ofiste masasından mutfağa doğru uzayan koridoru uçar adımlar ile geçip hiçbir şeyden haberi olmayan kat görevlisi Şennur ablasının boynuna sarılıp öptü.

-Şennur hadi kahve içelim. Dur ben yapacağım sen otur.

-Olur, mu Simge Hanım? Şimdi bir gören olur, laf ederler beni işimden mi edecen sen?

-Yok ya kim görecek otur bak ne diycem, bana bir bak nasıl görünüyorum şu an?

-Valla bizim oralağda şey diyiveriğler.

-Ney diyiveriğleğmiş bakem? Egelim benim kıyamam de bakalım.

-Ne bilem işte bir haller geliveğmiş sana. Adını deliye veğmiş kıçını çalıya veğmiş türkü çığırıp duruğ gibi.

-Ne demek kız bu?

-Ne dimek olsun işte aklı başından gaçmış çayır bayır dolaşıp eğleniveriğ demek. Mutlu gorunüün yani. Dünya umurunda değel gibi.

-Ay Şennur adamı öldürürsen sen. Ben bu lafı satarım bak?

-Kime satcen be deli kız? Kim alcek onu?

-Aman kim alırsa alsın sen takılma bunlara bakem. Âşık oldum Şennur’um âşık oldum kız.

-Gel bakem sarılam sana.

-Gelmem mi canımın içi.

-Kız yörü kaveler taşcek.

Simge parıldayan gözleri, manasız gülümsemesiyle mesaisini tamamlayıp evinde gelecek telefonu beklerken, yalnızlık alışkanlığı ile zamanını doldurmak için ne gerekiyorsa yapmaya özen gösteriyordu.

mutlu-yasam-500x330

“İLGİNÇ Adamlar ve Kadınları” kitabımdaki “Bana şans ver” adlı hikayeden küçük bir hediye…